BİR DENİZ VAKASI

1K 73 142
                                    

1. KISIM: VAKA VUKU BULUR

Ben küçük bir çocukken, yazlığımızın muhteşem sahilinde sıcacık kumlara uzanıp güneşin tadını çıkarırken, benden yalnızca birkaç yaş büyük arkadaşlarım sahil boyunca yürüyüşler yapıp birkaç kızı ağlarına düşürmek için kapışırlardı. Bunun neden böylesine önemli olduğunu asla anlamayışımın yanı sıra, benim için hiçbir anlamı olmamıştı. Her defasında ne kadar aptalca olduğunu düşünerek, akşamına canımı fena hâlde yakacağını bilmeme rağmen kavurucu güneşin altında uzanmaya devam ederdim. "Yaz aşkı denilen şeyden haberin var mı senin?" derlerdi bana her seferinde. Hayatlarının tek eğlencesi buymuş gibi değişik tavırları vardı fakat ilk kez adını onlardan duyduğum bir şeyin gerçekten de önemli olduğunu düşünmüyordum. Ta ki hayatımın tüm seyrini değiştirecek o mevsim yaşanana kadar.

Sıcak, bunaltıcı ve uzun bir yaz gecesiydi. Büyükbabamla birlikte yazlığa geleli üç ya da dört gün olmuştu. Benim olsun diye bir zamanlar kendimi yerden yere vurduğum ve ailemin ayaklarına kapandığım çatı katı odasında yatıyordum ki bu yapılacak en kötü seçimdi. Çatı katının boğucu havası bir saniye bile olsun esmeyen rüzgarla birleşince her uykuya daldığımda, kendimi sonunu bilmediğim kabusların içinde buluyordum. Yine böyle bir gecede, anlamını çözemeyeceğim kadar garip bir rüya gördüm. Rüyamda güneş neredeyse bir karış tepemde tüm derimi cayır cayır yakıyor, kaşlarımdan akan terler gözlerimi yakıyordu. Bir serap görüyordum ve ona doğru dizlerimde derman kalmayana dek koşuşturuyordum. Fakat serap sandığım o koca mavilik birden gerçek bir denize dönüşüyor, dev bir dalga gibi üstüme çullanıyor ve beni dibine çekiyordu. Kollarımı, bacaklarımı, hatta kafamı bile mercan kayalıklarına vuruyor yine de beni dibe çeken o güçten kurtulamıyordum. Tek yapabildiğim şey debelenmek ve nefesimi ciğerlerime yettirmeye çalışmak oluyordu. O gece beni uyandıran şeyin ne olduğunu şimdi bile bilmiyorum. Hatırlayabildiğim tek ayrıntı, kendimi yataktan attığımda gümbürtüyle atan kalbimdi. Ter içinde kalmış saçlarımı geriye doğru atmış, ayaklarımı yataktan sarkıtıp birkaç saniyeliğine parke zemini seyretmiştim. Gördüğüm rüya nefesimi kestiğinden göğsüm hızla inip kalkıyor ve gözlerim saniyelik periyotlarla kararıyordu. Alt katta uyuyan büyükbabamı korkutmak istemediğim için üstümü değiştirip ses yapmamaya özen göstererek kendimi evden dışarı atmıştım. Ne gariptir ki ben uykuya dalmadan önce son derece basık olan hava, şimdi hafif bir esintiyle saçlarımı okşuyordu.

Kıyıya vuran dalgaların seslerini metrelerce öteden bile duyabiliyordum. Şehir ışığının olmadığı bu yazlık yerde, bana yol gösteren tek şey yıldızlardı. O gece hepsi öylesine parlaktı ki gözlerimi uzunca bir süre onlardan alamadım. Ardından yerdeki minik taşları tekmeleyerek metrelerce yürüyüp kendimi sonsuz bir karanlık gibi gözüken sahile atmayı başarmıştım. Deniz rüyalarımın aksine sakince seyrediyordu ve arada esen rüzgarın simsiyah görünen örtüyü hafifçe dalgalandırması dışında sanki zaman durmuş gibiydi. Bu hissiyat öyle kuvvetliydi ki, bir an için ben bile gözlerimi kapatmadan iki siyahın buluştuğu o görünmeyen ufuk çizgisine bakakaldım.

Böyle anlarda düşünmemeniz gereken şeyleri düşünmeye başlardınız. Yıllarca içinizin en ücra köşelerine attığınız tüm o anılar, ani bir yağışla tıkanmış kanalizasyonlar gibi ruhunuzun rögarlarından hiddetle taşardı. O anlardan birindeydim ve arkamda uyur vaziyette bıraktığım büyükbabam dışında neden bir ailemin olmadığını düşündüm. Anne ve babamı çok küçük yaşta kaybetmenin yanı sıra, bir kardeşim bile yoktu. Kendimi bildim bileli büyükbabam ile yaşıyor, o bana ne öğretirse onu yapıyordum. Bilmiyorum, belki de ailem hakkında sorular sormak benim için en doğru olanıydı lâkin bir nebze olsun cesaretim yoktu. Onlar hayallerimdeki gibi kalsalar daha mutlu olurmuşum gibi geliyordu. Neden öldüklerini, nasıl öldüklerini, beni ne kadar çok sevdiklerini bilecek olmak ruhumda derin yaralar açacak gibiydi; uzun zamandır bana verdiği başka hiçbir hissiyat yoktu. Bu nedenle daima susmuştum. Büyükbabam ben sormadıkça anlatmazdı da zaten. Yaşlı, ketum bir adamdı.

BİR DENİZ VAKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin