love

912 66 32
                                    


Sonraki gün evden çıkmadım, onunla karşılaşmak istemiyordum. Salak gibi gidip aşık olmuştum çünkü. Uzun sarı saçlarından, beyaz kurdeleye sinen kokusuna kadar her şeyine, aşık olmuştum resmen.

Geçirdiğimiz 12 gün boyunca aramızda geçen hafif dokunuşlar, her hatırlayışımda tenimi kavuruyordu. İnce parmaklarının, yerdeki elime yanlışlıkla sürtünmesi, başını omzuma yaslayışı, gözlerinin gözlerime dokuşunu, her şey... beni yakıyordu.

Ben ona aşık olduğumu söylemiştim, o bana adını bile söylememişti. O gün oradan giderken beni durdurmamıştı. Oysa bana gitme deseydi, kalırdım. Seni seviyorum deseydi, onun olurdum. Ama ben o çok sevdiği irisler gibi şanslı değildim. Ne çok kıskanıyordum onları, altı üstü çiçeklerdi.

Ama çok güzel bakıyordu irislere, bana baktığı gibi değildi.

Seviyordu irisleri, beni sevmediği gibi.

Dokunuyordu da onlara, bana dokunmadığı gibi.

Dört gün boyunca sahile gitmedim, ama onun oraya gittiğini biliyordum, saatlerce orada beni beklediğini biliyordum.

Beşinci günün akşamında, 19:42'de oradaydım. Oradaydı.

Yanına gittim, geleceğimi düşünmüyordu sanırım, irkilmişti.

"Geldin." gözleri teşekkür ediyordu.

"Gidiyorum." anlamamıştı.

"Ne?"

"Duydun, gidiyorum, Seoul'e geri dönüyorum."

"Hayır, hayır hayır hayır... şimdi gidemezsin."

"..."

"Gerçekten gideceksin... ne zaman?"

"Birazdan, veda etmek için geldim." gözünden bir damla damladı.

"Ağlama, ağlaman için gelmedim."

"Gitme..."

"Beni bekledin, değil mi?" kafasını iki yana sallıyor, inkar ediyordu.

"Saatlerce benim için bekledin, günlerce benim için bekledin, değil mi?" ağlaması şiddetlendi. Hala kafasını sallıyordu. Kabullenmeyeceğini biliyordum.

"Kimseye aşık olmayacağını söylemiştin, herkesi kendiden uzak tuttuğunu söylemiştin, ama sana aşık olmama izin verdin."

"Sus, yalvarırım-"

"Beni seviyorsun, değil mi? Lütfen bana beni sevdiğini söyle."

"..."

"Söylersen kalacağım." durdu, düşündü. Bir ihtimal, söyler diye düşündüm. Düşündüğüm için pişman oldum, çünkü susmaya devam etti.

"Gözlerin söylüyor, anlatıyorlar her şeyi bana, sen neden söyleyemiyorsun?"

"Ben, bilmiyorum. Ne söylemeliyi-"

"Seni seviyorum."

"..." ağlaması kesilmişti. Yanakları ve burnu kızarmış, gözlerindeki yaşlar yinede akmaya hazır bir şekilde bekliyordu.

"Seni sevdiğim için pişman olacağımı hiç düşünmemiştim." elimle çenesini tutup yavaşça kendime çevirdim. Islak, titreyen dudaklarına bir öpücük kondurmuştum. Aynı küçük bir çocuğun bir daha asla göremeyeceği, ama bunu bilmediğini ve sevgilisini öpmesi gibiydi. Fazlasıyla masum, tanıdık bir histi.

"Sorun değil tanrıçam, artık ismini söylemesen de olur. Nasıl olsa gidiyorum, nasıl olsa seni asla unutamayacağım." artık ayaktaydım. Geri dönüp onun da duyabileceği şekilde irislere fısıldadım.

"Tanrıçama iyi bakın." ve ağlamaya devam etti. Arabada bekleyen ailemin yanına döndüm. Araba çalıştı, hızla oradan uzaklaştık. Annem bana kısa bir bakış attı.

"Yıllar sonra, burada olmak iyi hissettirdi."

Eve döndükten sonra bile, aylarca düşündüğüm şey sadece şunlar oldu:
1) Beni sevdiğini biliyordum, ama asla söylemedi.
2) Adını da biliyordum, ama hatırlamak istemedim.

Yıllar önce oradaki irisler, fısıldamışlardı kulağıma adını.

O yıllar önceki ilk aşkımdı.

Kim Taehyung, benim güzel tanrıçam.

son

Irises || 𝘁𝗮𝗲𝗴𝗴𝘂𝗸Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin