Sabah onu gördüğümden beri aklım ondaydı. Jungkookta. Ne yapmam gerekiyor, ona nasıl davranmam gerekiyor bilemiyorum. Onu gördüğüm de hala kalbimin deli gibi attığını hissedebiliyorken artık sevdiği biri olduğu fikri aklıma gelince kendimi oldukça umutsuz hissediyorum.
Mark : Ne düşünüyorsun böyle? Hadi yemekhaneye gidelim açım ben.
Rose : Ben çok aç değilim sen gidip gel.
Mark : Onun yüzünden böylesin değil mi?
Rose : O kim?
Mark : Jungkook.
Rose : Elimde değil. O kızı yanında görünce ne yapmam gerek bilemedim. Kızı bırak artık Jungkook'a nasıl davranmalıyım onu bile bilmiyorum. O benim en yakın arkadaşımdı... Bir zamanlar...
Mark : He ben değilim yani?
Rose : Saçmalama senin yerini kimse alamaz biliyorsun.
Mark : Tabi ki biliyorum. Bir ben yapmaz kimse bunu da sen biliyorsun.
Rose : Ah senin şu egon.
Mark : Bu egoma kızlar hasta ama?
Rose : Anlamadığım da o ya zaten? Senin gibi birine nasıl bakıyorlar?
Mark : Rose ciddi misin yakışıklıyım kızım ben yakışıklı? Daha yakından bak istersen?
Bu dediğine ister istemez güldüm. Kendini beğenmiş olmak birine bu kadar yakışamazdı.
Mark : Heh be... Gül işte şöyle. Hadi gidelim yemekhane kapanacak.
---------------------------------------------------------------------------------
Okulda ki yine ve yine yorucu bir günün ardından Mark ile birlikte eve dönmeye karar verdik. Ama eve yaklaştıkça sıkıntı basıyor ve gitmek istemiyordum.
Rose : Dışarı mı çıksak bugün?
Mark : Nereye mesela?
Rose : Bilmem eve gitmek istemiyorum.
Mark : Böyle kaçamayacağını biliyorsun değil mi Rose?
Rose : Kaçmıyorum. Sadece onunla karşılaşmak istemiyorum.
Mark : Anladım ama az bir işim var. Seni eve bırakıp 1 yada bilemedin 2 saate almaya gelirim. Sen de o arada hazırlan dinlen.
Rose : Ne işin varmış?
Mark : Ben meşgul adamım Rose...
Rose : Kızlarla meşgulsün.
Mark : Öyle bile olsa meşgulüm. Neyse geldik hemen işimi halledip seni almaya geleceğim.
Rose : Tamam.
Evin önünde geldiğimiz de Jungkook ve isminin Rana olduğunu öğrendiğim kızın Jungkook'ların evinin bahçesinde oturduğunu gördüm. Sallanan salıncakta yan yana oturmuş birbirlerine sarılıyorlardı. Arabadan derin bir nefes alıp indim ve ardından Mark'a döndüm.
Rose: Kabus gibi gerçekten... Neyse... Dikkatli kullan arabayı. Beni merak etme yavaş yavaş hazırlanırım. Yaklaşınca ara beni.
Mark: Dert etme ne olur. Her şey olması gerektiği gibi olur her zaman... Öptüm seni hoşça kal.
Arkamı dönüp eve doğru yöneldim. Onları görmemiş gibi yapmayı planlıyordum ancak Jungkook seslenince o tarafa bakmak zorunda kaldım. Hafifçe başımı eğerek selam verdim.
Jungkook : Rose
Rose : Ah merhaba.
Jungkook : Ne yapıyorsun? Eğer istersen gel birlikte biraz vakit geçirelim. Epey zaman oldu. Hem Rana ile tanışmış olursun?
Birlikte? Tanışmak? Neden bunu yapmak zorundayım ki? Gözlerimi kıza kaydırıp sonra tekrar Jungkook'a baktım.
Rose : Yorgunum biraz az dinlenip hazırlanmam gerekiyor. Üzgünüm belki başka sefere.
Jungkook : Anladım. Meşgulsün sanırım.
Neden umurundaydı ki?
Rose : Erkek arkadaşımla dışarı çıkacağım.
Jungkook : Ah anladım. O çocuk sevgilin miydi?
Rose : Evet.
Mark'ı sevgilim gibi göstermiştim. Bundan pişman değildim. Ama Mark bunu öğrendiğinde ne yapacaktı bu beni geriyordu. Her zaman rahat biri olmuştur...
Müsaade isteyip tam arkamı dönecekken Jungkook'un kolumdan tutmasıyla ona döndüm.
Jungkook : Sen değişmişsin.
Anlamamış gözlerle ona baktım.
Rose : Ne demek istiyorsun?Jungkook : Biz çok iyi arkadaştık. Ama şuan yüzüme bakmıyorsun.Rose: Acaba neden? Dalga mı geçiyorsun benimle şu an?
Ne bekliyordu ki boynuna mı atlayacaktım? Anlık yükselmeme karşılık o da geri çekilmişti.
Rose : Neyse yorgunum Jungkook. Merak etme sorun yok. Sonra konuşalım oldu mu?
Jungkook : Konuşalım tabi ki. Rana da seninle tanışmak istiyor. Şuan arkadaşı yok onunla iyi anlaşın istiyorum.Hay senin Rana'na diyesim geldiyse de içimden tuttum. Yine eve yönelmişken bu sefer telefonum çaldı. Arayan Mark'tı. Ben bu eve bir türlü giremeyecek miyim?
Mark : Rose işimi sonra yapsam da olur. Geliyorum eşyalarını bırak gidelim direk.
Rose : Tamam. Kapının önündeyim ben.
Mark : 5 dakikaya ordayım.
Telefonu kapatıp Jungkook'a hoşça kal dedikten sonra direk eve girdim ve elimdekileri kenara bırakıp saçıma bir iki dokunuş yaptım. Evden çıktığım da Mark çoktan gelmiş kapı da bekliyordu. Direk arabaya yöneldim. Bindiğim de Mark her zaman şebek ifadesiyle bana sırıtıyordu.
Mark : İşimi ne çabuk hallettim gördün mü? Mükemmelim.
Rose : Halletmeden geri döndün bu mu mükemmellik.
Mark : Tamam işte kökünden çözdüm. Vazgeçtim gitmekten.
Rose : Cidden vurdum duymazsın... Ayrıca sana bir şey diyeceğim.
Mark : Söyle bakalım güzelim nedir?
Rose : Jungkook'a sevgilim olduğunu söyledim.
Mark oldukça şaşırmış bir halde yüzüme bakıp resmen dona kalmıştı.
Mark : Ne dedin?!
Rose : Ne bağırıyorsun be!
Mark : Rose ben senin sevgilin olamam. Ben dünyaların kızların adamıyım. Beni bir kalıba sokamazsın.
Neredeyse ağlayacaktı.
Rose : Aptal olma sadece öyle gibi davranacaksın.
Mark : He o zaman tamam hallederiz.
O surat ifadesi gitmiş yine şebek gibi sırıtan Mark geri gelmişti. Mark tam arabayı çalıştırıyordu ki camımdan gelen sesle döndük. Jungkook arabanın camını tıklatıyordu.
Rose : Jungkook bir sorun mu var?
Jungkook : Üzgünüm Rose. Sadece arkadaşından bir şey isteyecektim.
Mark : Benden mi? Nedir o?
Jungkook : Kız arkadaşımı gezdirmek istiyorum ancak henüz arabamı bakımdan alamadım. Rica etsem gideceğiniz her neresiyse bizi de caddeye yakın bir yerde bırakabilir misin?
Mark : Bırakayım tabi dostum..
Jungkook : Teşekkür ederim. Geliyoruz hemen.
Jungkook dönüp Rana'ya ilerlediği sırada Mark'ın kolunu cimcikledim.
Rose : Ne yapıyorsun ya! Ben ondan kaçmaya çalışıyorum.
Mark : Sevgili olduğumuzu görmesini istemiyor musun?
Rose : İstiyorum.
Mark : İşte bu fırsat. Doğal ol. Ayrıca?
Rose : Ne ayrıca?
Mark : Madem sevgilin gibi davranacağım. Seni öpebilir miyim?
Tüm gücümle koluna vurmuştum.
Rose : SALAK!
Mark : Ne vuruyorsun be acıdı... Öpmem zaten. Sen benim arkadaşımsın. Sana diğer kızlara baktığım gözle bakmıyorum.
Rose : Vururum ağzına şimdi.
Mark : Geliyorlar tamam sakin.
Gözlerimi Mark'a devirdikten sonra onlara baktım. El ele gülüşerek arabaya doğru geliyorlardı. Kalbim istemsiz acıyordu. O sırada Mark elimi tutarak bana baktı.
Mark : Ben buradayım. Sıkıntı yok.
Rose : İyi ki buradasın.
Rana : Yaa ne tatlısınız. Birbirinize resmen aşkla bakıyorsunuz.
Dediği sinirlerimi hoplatsa da sakince gülümsedim.
Mark : Öyle. Aşkla bakmak, yürekle bakmak demektir. Bütün kalbimle seviyorum onu.
Ağzı o kadar iyi laf yapıyordu ki söyledikleri beni utandırıyordu. Kızarmıştım...
Jungkook : Benim sert kızım Rose. Büyümüşte bir başkasına aşık olmuş...
Söylediği ile dikiz aynasından gözlerine bakmıştım.
Sert kızım? Bir başkasına?