Ayakta durmakta zorlanan beden sarsıldığında Jungkook olacakları tahmin ederek bir adım atıp kollarını açtı. Gücünü tamamen yitiren çocuğun minik bedeni kolları arasına düştüğünde yere düşmemesi için sıkı sıkı sardı bedenini. Kolları arasında kaybolurken hareketsizliğine bakakaldı. Jungkook hâlâ olayın şokundan çıkamazken Seokjin'in yüksek ve telaşlı sesi boş parkta yankı yapmıştı.
"Ne- Ne oldu şimdi? Ne yapacağız?"
Onun koluna yapışmış olan Hoseok endişeli bir ifade ile sarışın çocuğa bakıyordu. Tepesindeki ampul ışıldamaya başlamış gibi gözleri sonuna kadar açıldığında herkes nasıl saçmalayacağını merak ederek ona baktı. Seokjin'in kolundan çıkarak temkinli adımlarla Jungkook'a adımladı. Bir hırsız edasıyla parmak uçlarında yürürken etrafına bakındı herhangi birinin varlığını yoklar gibi. Olmadığını düşündüğü zaman ise eğildi ve bir sır verir gibi fısıldadı.
"Eğer öldüyse onu gömmeliyiz. Kimsenin bulamayacağı bir yer bilen biri var mı? Katil old-"
Herkes göz devirirken onun konuşmasını bölen kişi Yoongi olmuştu. Kedi miyavlaması gibi çıkan serzenişi her zamanki gibi onu tatlı yapıyordu.
"Delirdin mi sen? Sadece bayıldı. Buraya gel aptal."
Hoseok heyecan ve stresten tuttuğu nefesini sesli bir şekilde rahatlayarak havaya bıraktı. Yoongi omuzlarını düşürmüş etrafına bıkkın bakışlar atıyordu. Uykusu olmalıydı. Gerçi onlar konuşurken o sadece Taehyung'un kucağında yatıp uyumuştu. Bulduğu her yerde uyuma gibi bir yeteneğe sahipti. Dağınık gri saçları yeni kalktığını belli ediyordu. Ama daha belirgin olan ise mızmızlanırken çıkardığı minik mırıltılar ve dudaklarını büzmesiydi.
Jungkook hâlâ hareket etmemiş öylece bütün uzuvları kilitlenmiş gibi oturup kalmıştı. Bunu fark eden Namjoon konuşmaya başladı.
"Kendine gel Kookie. Onu tedavi olacağı bir yere götürmeliyiz."
Küçük bir transtan çıkmış gibi gözlerini hızlı hızlı kırpıştırdı. Bakışları kucağında yavaş ve düzenli nefesler alan sarışın çocuğa kaydığında içini tanıdık bir his kapladı. Tepelerinde yanan ışık sayesinde çocuğun yüzünü daha detaylı görebiliyordu. Yüzünün birçok yerinde aldığı darbelerden dolayı morluklar ve patlayan bazı yerler vardı. Gözyaşları kuruyan kanın üstünde minik bir yol çizmişti. Yüz hatları ona tanıdık gelirken bu konuyu daha sonra düşünmek adına rafa kaldırdı. Ayağa kalkacakken daha sıkı kavradı bedenini ve ani bir hareketle artık ayaktaydı. Herkes bir şey söylemesi için ona bakıyor gibiydi.
"Eve gidelim. Hoseok Hyung sen sürebilir misin arabayı?"
Hoseok onaylayan mırıltılar çıkartırken yanı sıra ikide bir Jimin'e bakarak üzülür gibi kafasını sağa sola sallayıp ağlayacak gibi bakıyordu. Herkes arabaya dogru yol aldığında Jungkook koluna dolanan ince ve uzun parmakları hissetti. Kafasını çevirdiğinde şaşkın ve gergin bir sürat ifadesi takınmış Tae'yi gördü. Kaşlarını kaldırarak ona baktı açıklama yapması için. Tae'nin gözleri bir an için Jimin'e kaysa da kendini toparladı ve yüzünün yarısına denk gelen ışıkla daha nefes kesici gözüken Jungkook'a döndü tekrar.
"Eve mi? Bir yabancıyı neden eve sokuyoruz ki? Hastahane bunun için daha uygun değil mi?"
Jungkook başını arkaya doğru atarak saçlarını düzeltmeye çabaladı. Gözlerine geliyorlardı ve bu konuşmaya odaklanmasını engelliyordu. Başaramadığında kahküllerine üflemeye başladı. Bu sırada görüş açısına uzun parmaklar girdi. Yumuşakça saçlarını düzelttikten sonra geri çekildi. Jungkook gülümserken Tae'nin suratına daha dikkatli baktı. Yüzü parlıyordu ve bunun sebebi ışık değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Save Me ~ Jikook
Fanfiction"Sen benim için her şeyden değerlisin. Bu gözyaşların beni o kadar üzüyor ki sana anlatamam Jimin. Bu konuda sana yardımcı olamam belki ama hep yanında olup sana destek olacağım. İhtiyacın olan bütün sevgiyi sana vereceğim." Parmakları dudaklarının...