Bence sevdiğinize söylenebilecek en güzel tabir ''güzel''. Kim demiş erkeklere güzel denmez diye? Gördüğümüz muhteşem şeylere güzel demez miyiz? Sen benim gördüğüm en güzel şeysin.
loreesimaa teşekkür ederim sana. Kim olduğunu bilmiyorum ama bugün hikayemin iki bölümünü de yıldızlaman beni çok mutlu etti. 1 yıl olmuştu yazmayalı. Senin sayende yeni bölüm yükledim. Buna ihtiyacım varmış galiba. Umarım bölümü okuyup beğenirsin.
-Selin ÇOBAN
Bir süre Ateş'in söylediklerini düşünürken kafam iyice karışmıştı. Gerçek Ateş Barlas nasıldı? Ben neden buradaydım? Burada olmaktan asla pişman değildim ama gelecekte pişman olmaktan korkuyordum. Hep öyle olmaz mıydı zaten? Önce her şey iyi olurdu, her şey toz pembe, her şey ayağımızı yerden kesecek kadar büyüleyici... Ama en sonunda,her şey bittiğinde,o malum şahıs gittiğinde... Pişman olurduk. Bu gidiş biraz manevi olurdu. O kişiyi iyi biri sanıp kötü çıkması da bir gidiş, terk etmek de bir gidiş. Ama bu sefer pişman olmayacaktım. Çünkü doğru zamanda doğru yerde doğru kişiyle birlikteydim.
Telefonumun titremesiyle uyandım. Yastığın altından telefonumu alıp erken kilidini açım. Sabahın beşinde mesaj atabilecek tek kişi bu aralar uyku sorunu çeken yeğenimi uyutmaya çalışan ablam olurdu.Uyku sorunu çeken tek kişi yeğenim değildi, ablam ve Barış abinin de uyudukları söylenemezdi. Çoğu zaman bu saatler uyumamış olan benimle konuşurlardı. Aramızda ne kadar yaş farkı olsa da gayet iyi anlaşırdık. Şuan tatil sebebiyle İtalya'dalardı.Ablamın ''Uyudun mu?'' mesajına karşılık onu görüntülü aradım. Aramanın cevaplanmasıyla karşımda ablamı, ablamın yanında yatmış olan Barış abiyi ve Barış abinin göğsüne yüz üstü yatmış olan minik Alya'yı gördüm. Ablam işaret parmağını dudağının üstüne koyup ''Sessiz ol!'' işareti yapıp ''Uyudular.'' diyerek fısıldadı. Benim '' Ay ne kadar tatlılar!'' demem kalmadan ablam kaşlarını çatıp ''Neredesin sen?'' diyerek fısıldadı. Ablama her ne kadar mesleğinde dolayı paranoyak olsa da - avukattı - yalan söylemezdim. ''Ateş'in evindeyim.'' diyerek tepkisini bekledim. Ablam Ateş ile olanları en iyi bilen kişiydi. Ateş'i en son on yıl önce görmemden dolayı şok olmasını bekledim. Oldu da. Ablama kal geldi. Sessiz geçen on saniyeden sonra ''Aptal Ateş?'' dedi. Güldüm. ''Evet,o.'' dememle. Gözlerini daha da belertti. Yaklaşık bir saat boyunca ablamla olanları konuştuk. O bir saatin içinde eskinin dedikodusu da vardı tabi. Ablamın uykusunun gelmesiyle konuşmayı kestik. Telefonumu kapattıktan sonra uyumaya çalıştım ama olmadı o yüzden aşağıya inmeye karar verdim. Belki televizyon izlerdim.
Ahşap merdivenlerden aşağı inerken salonu inceledim. Ev loş bir şekilde karanlıktı. Hala Güneş tam olarak doğmamıştı ama zifiri karanlık da değildi. Merdivenlerin tam karşısında gri L şeklinde bir koltuk,koltuğun tam karşısında ise televizyon vardı. Televizyondan gelen hafif müzik sesi bana çok tanıdıktı. Sık sık dinlediğim, pek bir sevdiğim bir şarkıydı. Low Lullaby... Müziğe dahil olan yağmur sesleri gerçekten de yağmur yağıyor hissi veriyordu. Mutfağın salona yansıyan ışığı dikkatimi çekti. Kapıyı açmamla bana baktı. Önündeki domatesi doğrarken ''Umarım iyi uyumuşsundur diyeceğim ama bu kadar erken kalktığına göre pek öyle değil. Yatak mı rahatsız etti?'' Doğramış olduğu domatesleri tabağa bıraktıktan sonra bana döndü. Kafamı iki yana salladım. '' Hayır,sadece uyandım ve tekrar uyuyamadım. Ayrıca çok teşekkür ederim bana yatağını verdiğin için. Çok rahat ettim.'' Bu saatte kahvaltı hazırlamasına anlam veremeyerek ''Erkencisin?'' dedim.''İstanbul'a gidiyoruz ve erken yola çıkacağız.Beni evimde daha iyi tanırsın diye düşündüm.'' diyerek beni cevapladı. Haber vermemesine kızarak '' Benim niye haberim yok?'' dedim. Peyniri tabağa koyarken ''Az önce ayarladım çünkü. Uyandırmak istemedim seni.'' dedi. Son cümlesiyle ona kızgın olan kısmım kül olup uçtu.
Gözleri uykusuzluktan hafif şişmişti ve büyük olan gözleri daha da büyük görünüyordu. Kahve saçları hafif dağılmış,yumuşacık gözüküyordu. Onu incelerken '' Kahvaltılıkları hazırladım. Sen bahçeye götür. Üstüne salondaki örtüyü al. Hava soğuk.'' dedi ve kahvaltılıkların bir kısmını götürmeye başladı. Ben ise onun arkasından baktıktan sonra kahvaltılıkları götürmeye başladım. Birkaç geliş gidişte bütün kahvaltılıkları bahçedeki masaya getirmiştik. Ateş'in yaptığı şaheserlere bakıp masaya oturdum. Oturmamla beraber omuzlarımda ve daha sonra kollarımda hissettiğim sıcaklıkla arkama baktım. Ateş üstümü örtüyordu. ''Örtünü unutmuşsun.'' diyerek sandalyesine oturdu. Teşekkür ederek karşımdaki Ateş'e baktım. Hava gerçekten soğuktu. Ateş ise hiç üşümüyormuş gibi kısa kollu tişörtüyle öylece oturuyordu.
Kahvaltı ederken ne kadar da becerikli olduğunu fark ettim. Kahvaltımızı bitirdikten sonra masayı topladık. Üstümüzü giyinmiştik. Yanımda hiç kıyafet olmadığı için evime uğradık. Ben odamda bavulumu hazırlarken o salonda kahve içiyordu. Hangi kahveyi sevdiğini de öğrenmiştim. Filtre kahve... Kahve sevmeyen,kahve içecekse bile white chocolate mocha yumuşak içim içen biri olarak filtre kahveyi sevmeyi bırak içebileceğimi bile sanmıyordum.Üzerime siyah pantolonumu ve siyah v yakalı bir kazağımı geçirip bavulumla aşağı indim. Merdivenlerden inmemle Ateş bana doğru ayaklanıp bavulumu almaya çalışmıştı ama bavul taşımayı çok seven biri olarak izin vermedim. Botumu ve deri ceketimi giyip arabaya bindik. En azından bagaja bavulumu o koymak istediğini söylemişti. Arabayı çalıştırmasıyla onu incelemediğimi fark ettim. Üzerinde yeşil bir kazak altında ise siyah pantolon vardı. Üzerine benim gibi deri ceket giymişti. Uyumlu gözüküyorduk.
Arada gözüm ona kaysa da hemen çekiyordum bakışlarımı. O da bunu fark edip gülüyordu. Yolculuğumuzu arabayla yapacağımızı sanırken havalananına geldik. Biz bavullarımızı alıp bir uçağa doğru yürürken uçaktan bir adam indi. Pilot gibiydi. Bir baş selamı ve el sıkışmadan sonra Ateş'e dönüp ''Ateş Bey uçağınız hazır. İsterseniz yolculuğa başlayalım.'' dedikten sonra bir şok dalgası beni esir aldı. Ateş'in uçağı mı vardı? Şaşkın bakışlarım eşliğinde uçağa adım attığımız an geceden beri aklımdan çıkmayan çikolatalı kek gözümün önünde uçtu resmen. Ateş'e dönüp ''Çikolatalı kek almaya gidebilir miyim? Zamanımız var mı? dedim. Başıyla onaylayıp ''Çabuk dön.'' demeyi ihmal etmemişti.
İlk gördüğüm markete girdim. İki tane kek ve iki tane capri sun aldım. Ortaokuldayken çok sever ve sık sık içerdi. Kasiyere parayı uzatırken beni süzüdüğünü fark ettim. Adam parayı alırken ''Hey maşallah!'' diye mırıldanmıştı. Kaşlarımı çatarken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Hemen işimi bitirip gecikmeden uçağa gitmeliydim. Adam ''Yalnız mısın yavrum?'' derken dilime hakim olamayıp ''Senin ağzını dikerim.'' dedim. Adam pis pis sırıtıp ''Hadi gel,dik bakalım.'' demesiyle bende kayış koptu. Adamın suratının tam ortasına bir yumruk geçirdim. Adamın burnunda 'kıt' sesi duyulurken ne zaman tuttuğumu bilmediğim yakalarından geriye ittirdim. Hiç kimse kadınım diye bana laf atamazdı,hafife de alamazdı. ''Ulan şerefsiz, bir daha bir kadına sarkıntılık edersen gerçekten de dikerim seni!'' deyip arkamı döndüm. Arkamı dönmemle kaşlarını çatmış bakan Ateş'i gördüm. Benim bileğimden tutarak çıkarıp biraz uzaklaştıktan sonra durdu ve ''Ne yapıyordun orada?'' diye bağırdı. Yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirip '' Bizim eski dost da. Beni çok özlemiş. Bir bakkala gel de hasret giderelim dedi.'' Ateş saçan gözlerle devam ettim. ''Bize kek ve meyve suyu aldım.Yer misin?'' Sabır istermiş gibi yukarı baktı ve elimi eline kenetledi. Beni de beraberinde sürüklerken mırıldanıyordu. ''Çikolatalı kekine sıçayım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRTINA YAKLAŞIRKEN
ChickLitAteş... Gri rüzgarın ardındaki ateş tohumuydu. Onun yükselişi birini kör edebilecek kadar güzelken yıkımı ölümdü.