BÖLÜM DOKUZ
ÖRGÜT
“Ve neredeyse her gün bir şeylerden kaçıyorduk; üzüntüden, vicdandan, öfkeden, korkudan, kendimizden...”
...
Gözlerimi kısabildiğim kadar kıstım karnımda birden anlamlandıramadığım bir spazm başlamıştı. Koyu koyu bulutların hemen evimin etrafına yerleştiğini tahmin edebiliyordum. Gözümde canlanan siyah zarf sanki üst kattan bize doğru kahkaha atıyor gibi bir hisse kapılınca başımı iki yana salladım.
"Yoksa çantamın içindeki siyah zarftan mı bahsediyorsun?" Çıkardığım ses kekelemenin bastırılmış haliydi. Sıraç'ın gözleri saniyelik bir farkla afalladı ve öylece kaldı. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi, iki elini masaya koydu ve yutkundu. Açıkcası gerçekten endişeleniyordum. "Ne var? Ne oldu?" dedim henüz birkaç dakikadır kardeşim olduğunu bildiğim insanı elimle dürterken. Başını ellerinin arasına almış sıkıştırıyordu.
"İşte şimdi sıçtık," dedi hâlâ pozisyonunu koruyordu. Anlayamıyordum, delirecek gibiydim.
"Neden neler olup bittiğini anlatmıyorsun?" Kafasını kaldırıp şahane bir eskitme tablonun parlayan göz teması gibi gözüken gözleriyle gözlerime baktı. Göz renkleri...
"Görevler..." dedi r harfini sessizce uzatarak.
"Altı tip görev vardır. İkisi bina içi, dördü ise dışı. Bu tür bilgiler konsolosluğun her yanında bizlere verilir. Herhangi bir işgal anında işleri kolaylaştırmak için mektuplar renklidir." Durdu ve sanki en önemlisi bize denk gelmiş gibi içinden küfretti. "Yeşil zarf genelde her çalışana gelir. Gün içerisinde yüzlerce dağıtılır. Bu 'laboratuvarda ayak işlerine koştur'un daha güzelleştirilmiş hali. Lacivert zarf ise daha çok sistematik bilgiler için görevlendirilenlere verilir, bu söylediklerim aslında günübirlik işler ama yine de önemliler. Bir de bordo zarf var bu zor olanların ilki, dışarıya çıkma görevi verilir ve bu virüsten dolayı ölmüş kişilerin listesi tutulur. Kapsamlı bir bilgi var bu konuda ve havuzumuz oldukça geniş."
Susmak bilmediğinden araya girmek zorunda kalmıştım. "Bize bordo verselerdi ya? Hemen bildiğim bir tane vardı."
Sıraç kaşlarını kaldırarak cümlesini yuttu. "Kim?"
Gözümde canlanan ilk gün anım, kamelya anıma döndü ve Ecem ile olan konuşmamız aklıma geldi. "Elis." dedim emin olamayarak, ismi karıştırmış olabilirdim. "Emir'in eski sevgiliyimiş."
"Hadi ya," derken Sıraç hâlâ efkarlı görünümünü uçuramamıştı Ben de bu yüzden devam etmesini söyledim.
"Herneyse bordo zarf gelmediğine göre... Sarı zarf bulduğunda doğadaki heterokromi virüsü taşıyan hayvanları bulup, işimize yarayanları binaya getirmen isteniyor demektir, ayrıca getirdiğin hayvanların sorumluluğu (Hastalığı dışında varolan virüsü bulaşırsa, getiren dışında kimse sorumluluk almaz) ona aittir.
"İlginç," dedim kendimi tutamayarak. Dış dünyada bu tür şeylerle meşgul olan insanlar oldugunu bilmek garipti. O insanlara olan saygım gerçekten farklı olurdu, çevremde olsalardı.
"Ve sona kalıyor iki zarf; siyah ve beyaz." Siyah derken gözüme gerçekten yorgun gözükmüştü. "Beyaz zarf görev değil, görevinin sona erdiğini söylerken, siyah zarf ise ölümlerin çağrısı." Sesindeki birden buzlaşan kelimeler beni üşütürken, erimesini umdum. Ama umduğum kelimeler beni donduruyordu.
"Heterokromi virüsünün birden fazla kovalayanı var; hele biri var ki elimizdekileri çalıyor, kendinden olan adamları içimize yerleştiriyor orda besliyor ve çoğalıyor. Bir çeşit terörist ama bundan çok daha kötü. Bizim amacımız bu virüsün önüne geçip, ilaç üretmekken o örgütün amacı insanları bu virüsle oluşturdukları silahlarla öldürmek. Tamamiyle siyasallaştırılmış bir görevleri var ve bizim görevimiz ise... onların konsolosluğuna girip orada onlardanmış gibi yaşayarak beslenmek. Orada güvenilir olmak ve onlar için çalışmak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTASYON
Mystery / ThrillerGenetik bir bozukluk olarak adlandırılan Heterokromia'nın Dünya geneline yayılmasını önlemek amacıyla kurulmuş bir komisyon, ve bu iş için seçilen yüzlerce kurban. Sizin de gözleriniz farklı renkte olsaydı fark edilmemek için ne yapardınız? "Ben be...