BÖLÜM BEŞ
UMUT
"Umutlarını, ben tüketeceğim. Ve buna da aşk diyeceğim."
...Hayat bizi faule sürüklerken, geri kaçmalıydık belki de? Savaşamayacağımız anda tek yol buydu çünkü. Ama aslında herkes bir şeylerden kaçmaz mıydı? Suç işleyen bir çocuk, suç işleyen bir öğrenci ve suç işleyen bir katil. Çünkü en bariz katil ile en gizli katilin tek ortak noktası vicdanlarıydı. Katiller vicdanlarından hep kaçardı. Katillerin en büyük düşmanı vicdanlarıydı.
Bekçiliğini yaptığım anılarıma saldırmakla mükellef olan hayallerimin katillerine karşı aldığım gard, ellerimden kayıp düştüğünde fazlasıyla yaşlı olan ruhumu sömüren geçmişime göz attım. Silgi gibi silmek istediğimde yıprattığım anılarım hırçınlaşmıştı ve artık çığlık çığlığaydı. Şarkının durgun yeri bitmiş; tempolu nakaratına ayak basarak oraya yer edinmiştim. Şarkının köşesine bir yere sinerek beni hapsetmesini seyrettim: Hislerimi körelmesini ve yok olmasını. Havaya karışıp bir anda patlayarak tuzla buz oluşunu...
Bir karar vermiştim, soğukluğun hakimiyetine kendimi kaptıracak o kulvarda ilerleyecektim. Hayat bana posta koymadan önce dar olan düşünce kanallarımı kopartıp, dar ağacında sallanan Çisem'e yedirmiştim sıcaklığımı, bundandı soğuğa olan o nacizane sevdam. İçimdeki sıcaklık yok olunca, muhakeme sarayım soğuğu kral bellemişti. Demek ki parlak siyah nokta olmak bunu gerektiriyordu.
Ölü olarak bıraktığım Çisem'i tekrar arzulayan bedenime duyduğum utanç, o Çisem'i tekrar göreceğim gerçeğini değiştirmiyordu. İstanbul'a dönerek eti kemiğine yapışmış, ruhu acizlik kokan Çisem'i uyandırmıştım. Bunu yanıma bırakmayacaktı. Kesinlikle. Bırakmayacaktı.
Taksiciye acele olmasını söylememin ardından yaklaşık yedi-sekiz dakika geçtiğinden çekincemi dile getiremiyordum. Kaybedecek bir şeyimin olmadığını kulağıma fısıldayan kemik torbası Çisem'i dinleyerek bu nacizane isteğimi tekrarladım.
"Efendim, biraz daha hızlı gidebilir miyiz? Gerçekten acelem var." Gözlerim dikiz aynasından orta yaşlı adamın gözleriyle kenetlendi ve durdu. Adam bir şey demeden gözlerini çevirdiği an irkildim. Kazağıma daha sıkı sarıldım. Soğukluğu somut bir duvar gibi aramıza yer edinirken, ufacık bir sızı beynime usulca girdi. Gözlerim endişeyle sokağı taramaya başladıklarında istedikleri tek şey tanıdık bir yerdi. Ama aradıklarını bulamayan gözlerim tekrar dikiz aynasıyla buluştuğunda bu sefer daha net olan delici gözlere yapıştı.
Gazın motorunun daha yüksek şekilde bağırmasıyla kilitlenen gözlerimiz birbirinden ayrıldı ama hâlâ zaman yolunda ilerlemiyordu. Dudaklarımdan çıkan boğuk sesle dikkatini çekmek istedim. Tesir etmeyince konuştum.
"Bu-burası bizim semt değil, beni nereye götürüyorsunuz?" Kendimden beklenmeyecek derecede soğukkanlıydım. Bu değişimimin en belirgin sonuçlarındandı. Lâkin, soğukkanlılık da bir yere kadat dayanıyordu. Elimde avucumda destekçim olamadan, bir yere kadar ilerkeyebiliyordum ki zaten bana destek olarak şu an hiçkimsem yoktu. Bu kafayla ilerlersem de zannedersem hiç olmayacaktı.
Elim refleks olarak kapı kolunu tutarken bir cevap bekledim. Ama duyabildiğim tek ses hırıltılı motor sesiydi. Endişe bedenimde kendine bir yer buldu ve sanki hiç kalkmayacakmış gibi oraya uzandı. Avuç içlerim ise ağır ağır terliyordu. Pes etmek kavramına uzaktım. Kafamın diri diei yanacağını bilsem bile, inatçılığımdan ödün asla vermezdim. Tüm bunlar, insalcıl yanımı gölgelemediğinden korkunun beni içine hapsetmesini de garip karşılamıyordum. Zaten, herhangi bir kitabın içerisinde etlerim lapa lapa kesildikten sonra dirilip intikam peşinde koşan o kızlardan değildim. Ütopik bir hayat hikayem de yoktu. Ben sadece Çisem'dim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUTASYON
Mistério / SuspenseGenetik bir bozukluk olarak adlandırılan Heterokromia'nın Dünya geneline yayılmasını önlemek amacıyla kurulmuş bir komisyon, ve bu iş için seçilen yüzlerce kurban. Sizin de gözleriniz farklı renkte olsaydı fark edilmemek için ne yapardınız? "Ben be...