part1

1.2K 34 26
                                    

Çok karanlık, kör mü oldum? Gördüm de görmemezlikten mi geliyorum? Hata mı yapmıyorum, kabûl mü etmiyorum hatalarımı? Bilmiyorum...

Birini özlüyorum gibi bir boşluk var ama kimi özlediğimi bilmiyorum. Belki de, kendimi özlüyorum...

Herkes göründüğü kadar mutlu mu, yoksa benim gibimiler?

Neden yağmur yağar? Doğası gereği mi ağlar gökyüzü yoksa bulutların üstünde görmediğimiz bir hüzünler şehri mi var?

Herkes ölür mü?

Babalar ölür mü?

Peki ya, anneler? onlar da mı ölür?

Cevapsız sorular mı bırakır her ölüm ardında yoksa gözü yaşlı insanlar mı?

Tanrım yardım eder misin gerçekten?

Ben hiç ölmedim diyemiyorum. Her gün uykusunda ölür insan. Sabahları yeni doğmuş gibi, geceleri ölümün provasını yapar.

Rüyalar cennet ve cehennemden bir kare gibi. Iyi ve kötü olurlar.

Ölmekten korkmuyorum çünkü her gün öldüğüme inanıyorum.

Ben, kendimin şeytanıyım. Meleğimi öldürdüler.

Insanların canı cehenneme! Herkesden midem bulanıyor.

Beni sevenler sonsuza kadar yaşasın demek isterdim ama hayat tuvalet çukuru gibi. Bu yüzden beni sevenler ölsünler. Sevmeyenlere dokunmayın, yaşasınlar.

Mutlu olmayı dilemiyorum, olmayacak duaya amin denmez.

Beni bu hale ben getirdim. Bu yüzden kendimden de midem bulanıyor.

Kimse için üzülmüyorum, kendim için bile. Herkes hak ettiğini yaşar. Bu yüzden vazgeçmişliğim kendimden.

Peki ya aşk ne insanlık için?

Tanrı, aşkı meleklere ölümsüz kıldı. Bu yüzden terk edilmeler, etmeler. Biz ölümsüz değiliz. Aşkımız da değil. Her aşk birgün biter ve her zaman biri daha çok sever. Kime sorsanız en çok kendi sevmiştir. Sevgi ve aşk çok farklı şeyler. Her sevgilinize aşık olamazsınız muhtemelen seviyorsunuz. Aşk bir defa olur ve herkes aşık olamaz.

Terk edildiğiniz zaman üzülmeniz de bu yüzden. Sevdiğiniz biri ölmüş gibi hissedersiniz. Anneniz kardeşiniz ölmüş gibi. 1-3-5 gün belki 1 yıl, 1 ay.. sonunda susarsınız. Ama adı geçince hâlâ aynı acıyı hissedersiniz. Ilk günkü gibi..

Bu aşk gibi işte...

Sevgiyi de bir arkadaşın ölümü gibi düşünün. Annenize bir yıl ağlarken ona bir hafta belki ağlarsınız. Sonunda onun ölümünü hatta yaşamışlığını bile unutursunuz.

Ben de öldüm. Kimse ağlamadı. Öldüğümü bile unuttular hatta hiç fark etmediler. Öldüğüm yerde çürüdüm. Ölüm sadece ruhun bedenden ayrılması mı sizce?

Öyleyse neden çok üzülünce "ölüyorum" denir?

Insanlarin bedenleri bir, ruhları bin defa ölür.

Ruh ölümden döner fakaf bedenler toprağa karışır.

Sahi, ölünce neden gömülür bedenlerimiz?

Gerçekten topraktan gelip, toprağa mı gideriz?

Böyle mi olmalı?

Yakılmak peki, o ne kadar mantıklı?

Ruhsuz bir bedeni kül edip denize atmak, özgürce dolaşabilsin diye..

Ruhsuz bedenleri mutlu etmeye çalışıyoruz. Ikisinin de amacı ölüyü memnun etmek. Çünkü ölümden sonra hayata inanıyoruz.

Tanrı'ya sorabilmeyi isterdim.

Öldükten sonra ruhumuz yaşayacaksa neden bedenler memnun ediliyor?

Aklım almıyor...

Aklım hiç bir şeyi almıyor. Dünya nasıl bir düzen içinde? Ya insanlar?

Insanlar hep kötü mü olmak zorunda?

Bu soruyu siz de kaç defa sordunuz kendinize bilemiyorum.

Ya biz fazla iyiysek?

Belki benim, sizin için "çok kötü bir insan" diyor birileri.

Ya bende, sizde o kötü insanlardansak?

kimse durduk yere kotu olmaz. Bile isteye kim kimi üzer ki?

Kimseye önyargılı durmamamın sebebi de bu işte. Sizin 'gereksiz' diye tabir ettiğiniz insanlar, birilerinin en yakın dostu. Birileri onları da seviyor.

Bana da çok kötülük yaptılar. Sonra özür dilediler, geçti.

Aslında, geçmedi. Affettim ama hep kırgın kaldım. Bir özürle geçeceğini sanıyorlar, geçmiyor.

Özür cümlelerinden nefret ediyorum. Kimse benden özür dilemesin! Ben insanlara kelimeleri seçerek cevap veriyorsam, onlar da öyle olmalı.

Ben kimseye birsey yapmadım..

Belki de, öyle sanıyorum.

Bunu da bilmiyorum..

Benim de zarar verdiğim insanlae olmuştur elbet.

Belki farkındayım, belki de değilim...

Kafam çok karışık...

Dünya çok karışık...

Ben galiba kendimi biyerde unuttum.

Bilmiyorum...

Cam BardakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin