O sıralar yaşım 10-11. Babam şehir dışına çıkarken geldiği gün erken saatte gelip benimle vakit geçireceğine söz veriyor.
Bana verdiği ilk sözü.
1 hafta sonra geleceği gün akşamı bekliyorum. Babam gelmiyor. Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum.
Annem beklememi söyleyip yatıyor.Çizgifilm izliyorum saatler geçsin diye. Babam hala gelmiyor. Sonunda istemeden uyuyakalıyorum.
Bir süre sonra birisinin beni kaldırıp kucağına aldığını hissediyorum.
Kokusundan tanırım, babam o.
Beni yatağa bırakamadan ittirip bağırmaya başlıyorum.
"Bana söz vermiştin, erken gelecektin. Bu mu erken? Saat 12'yi geçeli çok oldu. Bak ben de senin kurallarına uymayıp geç yattım. Hepsi senin yüzünden. Hani vakit geçirecektik? Bugün de geç kaldın, hep her yere geç kalıyorsun. Tüm arkadaşlarım ailesiyle vakit geçiriyor. Kalbime de geç kaldın. İlk sözünü de tutamadın daha ne yüzle söz vereceksin bana? "
"Ama senin hiç arkadaşın yok. "
Babamın bu sözü içerde bir yerlerde bir şeyleri kırıyor.
Ağlarken annemin en sevdiği vazoyu kırıyorum önce. Babamın hediye ettiğini. Vazo kırılırken içindeki papatyalar masaya dağılıyorlar. Hepsi ayrı yönlere gidiyor. İçim gibi.
O gece babam buruk gülümsemesiyle evden ayrılıyor.
Artık babamı bilgisayar başında program yazarken sabahlarken gördüğümde içimi pişmanlık sarıyor.
Aslında o gece isteyerek geç kalmadığını anlıyorum, bazen geç kalmak zorunda kalırsınız.
Sonralarda babam tutacağına inanmadığım tüm sözlerini tutuyor.
O buruk gülümsemesiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pişmanlıklar gözyaşları ile ıslanınca, taekook
Historia CortaBurası pişmanlıklarımın gözyaşlarım ile ıslandığı gezegen.