1. Bölüm
"Jimin en berbat dönemlerinin birinde hayatının kazığını yediğinde bu acıların en acısı olmuştu."
Ilık suyun küvetteki sesi Jimin'in beynini uyuşturuyordu. Yorgun beden ılık suyun etkisiyle rahatlamanın hat safhalarına ulaşıyor, buradan hiçbir yere gitmek istemiyordu.
Ama sorumlusu olduğu bir davet vardı ve ailesi ile gitmezse babası, Jimin'e gitmemenin cezasını ağır bir şekilde ödetirdi.
Bu yüzden fazla rahatlamaya zaman bulamadan ağrıyan başına inat gözlerini zorlukla açtı ve hızlıca durulanmaya başladı.
Normalde odasındaki küvette yıkandığı için havluya gerek duymadan odasına geçerdi ama, önemli davet için her an babası onun odasına dalıp, birde çıplak haline laflar ederdi. Kırıcı sözler duymak istemediği için kapıdaki bornozu üstüne geçirdi ve kapıdan çıktı.
Bu düşüncelerle derin bir nefes aldı Jimin ve dolabına doğru ilerledi. Dolabı kesinlikle zengin birinin dolabı gibi dizayna sahip değildi, tamamen Jimin'in tarzını oluşturan bosbol şeylerden oluşuyordu.
Ama bugün o canından çok sevdiği kıyafetleri giyemezdi bu yüzden dolabının en derinliklerine itmeye çalıştığı - ama yeni ütülenip önlere asılmıştı- takım elbiseyi çıkarıp yatağına serdi. İç çamaşırlarını alıp hızlıca giydi ve öylece kıyafetlerini giymeden saçlarını kuruttu.
Bay Park için bu çok önemli bir ayrıntıydı. Kıyafetine asla rahatsız edici bir şey olmayacak, tabiri caizse bir poşetin içindeymiş gibi temiz olacaktı.
Saçlarını gelişigüzel kurutup siyah ceketin içine gömlek mi yoksa kazak mı giyeceğini düşünmeye başladı. Eğer gömlek giyerse babası bu durumdan hoşnut olacaktı ama donacakatı,diğer türlü ise babası memnun olmayacak ama ısınacaktı.
Jimin'in hassas bedeni çok çabuk hasta olmaya meyilliydi, fakat babasının ona kızmasın istemediği için hasta olacağını bile bile beyaz gömleği içine giydi. Altına takımın siyah pantolonunu giyerken, çok sıradan gözüküyordu. Kesinlikle gerçek Jimin bu şekilde giyinmezdi ama yapabileceği tek şey ailesine yaraşır davranışlar sergilemekti.
Üstüne aynada son kez baktı. Kendini görmeye dahi tahammülü olmamasına rağmen nasıl göründüğünü bilmek zorundaydı.
Altındaki pantolon bacaklarını sarmış, beyaz gömleği Jimin'e çok az bol gelmişti ama üstündeki ceket bu bolluğun gözükmemesini sağlıyordu. Aynadan çekilip siyah saçlarını sadece tarayıp eliyle hafif kabartmıştı. Sonunda hazır olduğu kanaatine varıp siyah ayakkabılarını giydi ve çıktı odasından.
Evin içinde her zamanki derin sessizlik vardı. Jimin bundan hiç hoşlanmasa bile kimseyle uğraşmak istemediği için konuşmuyordu bile. 7 yaşından beri süren bu içine kapanıklığı 19 yaşında da baş göstermiş, Jimin daha da suspus olmuştu. Aslında bunun birçok sebebi vardı, ama başta gelen sebep Jimin'in sevildiğini hiç hissetmemesiydi.
Eğer Jimin'e sadece bir kere nasılsın deselerdi bile Jimin ona önem verdiklerini düşünürdü ve mutlu olurdu. Ama yaşadığı süreç boyunca asla öyle bir şey olmamıştı. Babası ve diğer aile bireyleri yeraltı dünyasının işlerini kendi aralarında çözerler bunu Jimin'in yanında bile konuşmazlardı. Sebebi çok sevgili ailesinin onu maalesef ki korumasından değil de, işlerine burnunu sokmaması içindi. Bu uzun senelerde Jimin'in tek dostu olan yalnızlık onu aslında güzelce eğitmişti. Hayatının en büyük derslerinden birini ona vermişti, kimseye güvenmemesi gerektiğini. Bu nedenle Jimin iyi bir gözlemciydi. İnsanları dikkatlice inceleyip ona nasıl davranacaklarını anlar ve sonrasında onlarla tamamıyla ilişkisini keserdi.
Çünkü onların tümü sadece Jimin'i kullanmak için konuşup sohbet ederlerdi onunla. Jimin hayatının kazığını yediğinde anlamıştı bunu, ve öyle bir dönemde çok ağır bir kazık yemek acıların en acısıydı.
Arabaya binip davetin olduğu yere gidene kadar bunları düşünmüştü. Ta ki ablası onu kolundan tutup arabadan dışarı çıkarana kadar. Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı ve ablasına koluna girmesi için kolunu uzattı. Girişin olduğu yerde bir sürü gazeteciye gülümseyip birkaç poz verdiler ve memnuniyetle içeri girdiler.
Gazeteciler onları asla rahatsız etmezdi çünkü onlar dıştan gayet temiz kalpli bir şirket olarak gözükürlerdi herkese. Fakat kimsenin sorgulamadığı şeyler vardı, mesela neden evlerinin alt katında her çeşit silah vardı. Ah tabi ya dedi Jimin içinden. Onlar bizim çok gizli aile sırlarımızı nereden bilecekler ki.
Geldiklerinden beri yaklaşık 15 dakika geçmişti ve Jimin sadece sandalyede oturup etrafına bakınıyordu. Anne ve babası başka bir masada muhtemelen iş ile ilgili şeyler konuşurken, iki abisi ve ablası yakın arkadaşlarıyla gülüşüyorlardı. Jimin ise masada tek başına utana sıkıla etrafı izliyordu.
Daha fazla yalnızlığa katlanamayacağını anladığında yerinden kalktı ve hızla tuvaletin neresi olduğunu bulmak amacıyla koridorlardan ilerledi. Bir sürü odanın olduğu bu yerde hiçbir yerde tuvalet simgesi yoktu. Jimin sakince bir nefes verdi ve yanından tepsiye geçen garsona tuvaletin yerini sormaya karar verdi.
"Pardon. Tuvaleti bulamadım ama bana yardımcı olur musunuz?"
Genç garson şaşkınca Jimin'e bakarken, Jimin neyi yanlış söylediğini düşünmeye başlamıştı. Acaba çok mu kaba davranmıştı?
"Bir üst katta sağdan sonuncu oda." kız elindeki tepsiye rağmen saygıyla eğildiğinde Jimin de kısaca teşekkür edip hafif eğilmişti.
Asansör olmadığı için bir merdivenleri yavaş yavaş çıkan Jimin vaktin çabuk geçmesini ve buradan hemen gitmeyi istiyordu. Bu nedenle yavaş yavaş yürüyordu ama bir süre sonra sıkılıp adımlarını hızlandırdı ve tuvalete girdi.
Tuvaletin içinin tamamen boş olması Jimin'i rahatlatmıştı bu nedenle aynanın önüne gelip kendine baktı.
Yine berbat gözüküyorum diye düşünüp tiksinç görüntüsüyle aynaya olan bakışını sonlandıracaktı ki, arkasında kollarını göğsüne bağlamış, hafif sırıtan ifadeyle onu izleyen adamı görene dek.
Jimin yerinde sıçrarken ağzından korku nidası çıkmış ve kalbinin o tarafta bir yerleri tutmuştu. Genç çocuk bu görüntüye daha fazla gülerken sonunda kollarını göğsünden çekmiş ve Jimin'in yanına gelip konuşmuştu.
"Korkuttum sanırım, üzgünüm." Kadife ve erkeksi ses nereden bakılırsa bakılsın Jimin'in kulağına çok hoş gelmişti. Ayrıca adam gerçekten o kadar özgüvenli duruyordu ki, Jimin onun yanında kendini rahatsız hissetmişti.
"Dalgınlığıma geldi, görmedim sanırım sizi."
"Hmm öyle olmuş olmalı."
Jimin ondan gelen cevaptan sonra ellerini yıkayıp yanındaki peçetelikten bir peçete almış ve ellerini kurulayıp çöpe atmıştı. Bu arada yanındaki adamda saçlarını düzeltmiş tam Jimin kapıdan çıkacakken asla yapmaması gereken o şeyi yapıp onun omzundan tutmuş ve elini ona uzatmıştı.
"Bu arada ben Jeon Jungkook sen de Park Jimin olmalısın?"