Bölüm - 4

54 11 114
                                    

  Uzun zamandır girmediğim bir başka odada, toplantı odasındaydık. Burası da simsiyahtı, parlak siyah ve oldukça büyük olan yuvarlak masa odanın tam ortasındaydı. Dörderden sekiz sandalye vardı etrafında, hayır Jack'in olaya dahil olacağını bildiğimden değil sadece çift sayılara olan düşükünlüğümdendi. Tek sayılar eksikmiş gibi geliyordu, sanki bir sayı yüzünden yarık kalmışlar gibi.

  Tabii bu da hastalıklarımdan biriydi sadece.

  Gaye ayaklarını masaya uzatacak ve üst üste atacak kadar rahattı, Lexi de kendi ayaklarını onun üzerine koyacak kadar serbest tavırlıydı. Arya dik oturmuştu ve kollarını kol koyacaklarına yaslıyordu. Abbey ona kıyasla daha rahattı, koltukta hafif öne doğru kaymıştı. Mary masaya yaklaşmış ve dirseklerini parlak ama yumuşak olan masaya koymuştu, çenesini de ellerini yaslayarak Cat'i izliyordu. 

  Cat mi?

  O yıllardır açmadığım bilgisayarın başında sistemi güncellemeye çalışıyor ve arada bana pis bakışlar atıyordu. Bilgisayarların onun gözbebeği olduğunu biliyordum ama uzun zaman boyunca bu bilgisayarı kullanmak için hiçbir sebebim yoktu dolayısıyla açmam mantıksızdı. Yine de bana olan sinirinin geçtiğini düşünerek sırttım ve bana sert bir bakış atarak gülümsedi. Bu affettim ama unutmadım bakışıydı. Yani kendimi sözlü atışmalarla hazırlamam gerekiyordu.

  Ama daha zekice cevaplarımı hazır edemeden masanın önümdeki kısmında mavi bir ekran geldi ve hemen ardından da Cat'in sevinç çığlığı duyuldu. Telefonunu bilgisayarsın önüne getirdi ve sanırım bilicileri oraya aktardı ki oturarak da ekranlarımızı kontrol edebilsin. Ayağa kaktı ve kendi sandalyesine atladı. Tekerlekli sandalye  masadan biraz uzaklaştı ve Mary derin bir nefes vererek onu masaya çekti.

  "Evet, bilin bakalım kim ölüyü diriltti? Ben!" Diyerek ellerini havaya kaldırdı ve alkışlarımızı duymayı bekledi.

  "Evet ama o teknik olarak canlı olmayan hiçbir şey ölmez ve bilgi-" diyerek ona açıklama yapmaya çalıştı Abbey ama Cat de onun sözünü bölerek araya girdi.

  "Sadece alkışla amigo," dedi Cat ve buna neredeyse hepimiz güldük.

  "Şimdi hepimiz burada olduğumuza göre Lexi'nin bize getirdiği kurbanı Nyks'a adayabiliriz," dedi Gaye, Jack'e psikopatça gülümseyerek.

  "Eğer beni öldürmeyi planlıyorsanız  bir orduya ihtiyacınız olacak hanımlar," diye kendinden emin bir sesle konuştu Jack. Hepimiz susarak ona baktık ve Lexi başını iki yana sallayarak yukarı baktı.

  Toplantı salonunda yüksek bir kahkaha duyuldu ve kahkaha hızlı kaybolarak yerini soğuk bir sese bıraktı.

  "Sen daha kendi ülkenin marşını okuyamadan biz sülaleni katlederiz çocuk. Haddini bil," dedi o ses.

  Daha sonra konuşanın ben olduğumu fark edip ağzımı kapattım ve ne zaman öne doğru eğildiğimi bilmesem de sırtımı geriye yasladım. Kendimi kaybetmiştim ve bunu durdurmalıydım. Kızların bana baktığını fark ederek kendimi sakinleştirdim ve normal ses tonumla, öğrencilerimle konuştuğum ses tonuyla konuşmaya başladım.

  "Jack, umarım hanımları aşağılamaya kalkmıyorsundur zira görüyorsun ki senden sayıca üstünüz ve zeka seviyesi olarak bizden çok aşağıda kaldığın ortada çünkü eğer birazcık aklın olsaydı değil kadınları hiçbir rakibini küçümsememen gerektiğini bilirdin. Sakın sözümü bölmeye çalışma," dedim ağzını açtığını görünce. " Öncelikle Lexi'nin sana bizim nasıl insanlar olduğumuzu anlattığını biliyorum ama sanırım sen olayın ciddiyetini anlamadın. Ben üstünden bir daha geçeyim," dedim ve gözlerimi ondan ayırmadan Abbey'i işaret ettim. "Bu kız bir doktor ve tıbbın var olan bütün dallarından başarıyla mezun oldu. Eğer isterse seni bayıltır ve sen uyanır uyanmaz üzerinde otopsi yapmaya başlar, sen hayatta olsan bile," dedim. Tam bir şey söylemek üzereyken kalemi Gaye'ye çevirdim. "Onu ne yaptığını biliyor musun? Bir silah taciri. Üstelik dünyaca tanınan ve bütün polis şubeleri tarafından aranan biri, kırmızı kodla aranan biri. Sen daha silahına davranamadan tabanca çekip alnının çatından vuracak kadar yetenekli biri ve güven bana bunu yapmaz. Tendonlarına ateş eder ve seninle bir kedinin fareyle oynadığı gibi oynar," Gaye ona el salladı ve güldü. Lexi'yi işaret ettim. "Onu anlatmama gerek var mı? Ha? Zalimliğini ve zekasını Las Vegas'ta duymayan kalıp kalmadığını merak ediyorum. Oradaki kız bir bahisçi değil, hayır şanslı biri bile sayılmaz. Oradaki kız bir kasa ve o daima kazanır, elinde ne olursa olsun ne kadar şanslı olursan ol. O, kazanır," diye son kelime vurgu yaptıktan sonra Cat'i işaret ettim. "Onun sadece sosyal medaya hesaplarını hackleyen ya da sadece bankalardan akıl almaz paralar kaçıran biri olduğunu mu sanıyorsun? Sen daha vazife alamadan seni kollarını, bacaklarını ve kafanı keser ve sen dilimlemiş kabak gibi yere düşerken uydunun sinyalini keser. Ne demek istediğimi anlıyor musun? Şu kıza bak, gülümsediğin kıza bak," Arya'yı işaret ediyordum. "Tek bir telefonuyla seni hapse tıktırabilir, kaçırabilir hatta öldürebilir. Yüzlerce sahte kimliği ve bütün dünyada onun şu an başka bir yerde başka bir şey yaptığına tanıklık edecek sağlam adamları var. Yılanlarını anlatmıyorum bile! Peki ya ona bakıyor musun?" Diye Mary'i işaret ettim. "O sadece dünyanın en zengin insanı değil, o evrenin en zengin insanı. Adını bilmediğin ülkelerin sahibi o. Uzayda, Mars'ta aklına gelebilecek her toprak parçasında bu kızın bir mülkü var. Okyanuslarda, çöllerde, hatta gökyüzünde bile arsası var. Arabalarını yola koysa bütün dünyadaki yolları trafiğe kapatabilir. Bankalar ona ait, devletler ona ait, şehirde ona ait olmayan bir iş yerine rastlama olasılığın uzayda korumasız kıyafetle hayata kalma olasılığınla eşit, yani hiç," ve sonra çok fazla yükseldiğimi fark ettim, suskunlaştım ve sesimi alçalttım.

Adalete SavaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin