Aile?

58 9 2
                                    

Turuncu bir tişört bana verildikten sonra kendimi daha iyi hissediyordum. 

Yani benim durumumda olan herhangi birinin hissedebileceği kadar.

Etrafta birkaç kişi yeni gelen olduğum için insanların birkaç kere bana baktığını gördüm. Ama onları suçlamıyorum ben de onların durumunda olsaydım bakardım muhtemelen. 

O sırada bir şey fark ettim. Burada olan herkesin kendi hikayesi vardı. Kendi savaştıkları şeytanları, başka bir deyişle kendi canavarları. Belki de benim hikayemden çok daha kötülerini geçirdiler veya geçiriyorlar. O andan sonra etrafımda olan şeylerin aslında nasıl büyük bir planın içinde olduğunu düşünmeye başladım. 

Kampta gördüğüm diğer çocuklarda aynı benim gibiydi. Çocuklardı. Bazıları benden daha gençti ve hiçbiri bu hayatı seçmemişti.

Andre beni küçük bir evin orada durdurdu. Kapının üzerinde on bir numara yazıyordu.

"Hermes Kabini. Benim gidip kendi kabinimdeki sorunlara bakmam lazım." Kapıyı çaldı.

Kapıyı üzerinde kampın tişörtü olan en fazla lise ikiye giden açık kumral saçlı bir kız açtı.

"Andre Smith! Bu zevki neye borçluyum?" dedi kız kapıya yaslanarak.

"Kampa yeni birini getirdim." Bana döndü. "Amber, bu Gracie. Hermes Melezi ve sana kampı gezdirecek." Gracie'ye döndü. "Bu Amber. Kampı ona gezdiriyorsun."

"Bana ne yapacağımı söyleyemezsin." dedi kız ve tek kaşını kaldırdı.

"Sana ne yapacağını söylemiyorum. İşini söylüyorum." dedi ve uzaklaştı. "Yemekte görüşürüz."

Kıza baktığımda anlamadığım bir dilde bir şeyler söylüyordu. Sevgili okuyucu, o an orada sen de olsan sen de kızın iyi şeyler söylemediğinden emin olurdun.

Konuşmam gerekiyormuş gibi hissettim. "Başına kakıldığım için affedersin."

Kız ofladı. "Senin suçun değil." Geri içeri girdi. Elinde bir ceket ile dışarı çıktı ve yanıma geldi. "Hadi gidelim."

Kıza gülümsedim. En azından benden nefret etmiyordu.

Yürümeye başladık. Gracie, bir andan bana kampın tarihini anlatıyordu. "Uzun zamandır burada olduğumuz söylenebilir. Finansal işleri," elini kaldırıp bir dağın tepesini işaret etti. "şuradaki çilek tarlasında çilek yetiştirerek hallediyoruz."

Dinlediğimden emin olduktan sonra konuşmasına devam etti. "Her önemli Tanrı veya Tanrıça kendi kabinine sahip. Hermes kabini, Hermes çocuklarına ve" kendini gösterir gibi yaptı. "kim olduğu daha belli olmamış," bu sefer beni gösterdi. "ev sahipliği yapar."

Kafamı yere eğdim. "Annemi tanıdığıma göre, sanıyorum burada olmamı sağlayan kanım baba tarafından." 

"Eh, bu olasılıkları azaltsa bile kim olduğunu tam anlamıyla sana söylenene kadar bilemeyiz. O yüzden bir süre benimle ve kardeşlerimle berabersin."

"Tanrıların çok mu çocukları oluyor?"

"Tahmin bile edemezsin."

Açık bir alana geldik. Etrafta bazı kampçılar kılıçlar, yaylar ve benzeri şeylerle alıştırma yapıyorlardı.

"Hepimizin çocuk olduğunu düşünürsek bu biraz tehlikeli, değil mi?"

Gracie derin bir nefes aldı. "Canavarlar küçük olmamızı ya da eğitimsiz olmamızı umursamaz. Tek istedikleri şey yemek ve savaştır. Bu yüzden antrenman yapmamız biz melezlere de karşı koyma şansını tanır. Eğer savaşmasını bilmezsen dışarıda hayatta kalma şansın azdan hiçe iner."

Confused||Percy Jackson FanFictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin