Vazgeçmek. Bu kelime insanların canını yakan en kötü kelimelerden bir tanesi olabilir. Belki de bu eylemi yaparken kendimizi veya bir başkasını öldürüyoruz. Peki bu eylemi kendimizde uyguladığımızda mı daha çok acı veriyor yoksa bir başkasında uygulandığında mı?
Her hikayeye yeni başladığımızda bu duyguyu yaşamak istemeyiz dimi. Ama hayat size ileride neyin olacağını göstermiyor. Evet ben bende çok severken vazgeçmiş bir insanım. Kurtuluşu olmayan bir dert, çıkmayan karanlık dar bir sokak, nefes alamadığınız dar bir oda kalbiniz bu hale dönüşürken siz yaşamaya devam ediyorsunuz ancak bedenen. Ruhunuzu zaten o anda ölüme teslim etmiş bulunuyorsunuz. Dünya nasıl bir yer değil mi içinde yaşamak bazılarına göre çok kolay bazılarına göre ise yaşanılası bir yer değil. İşte bende ikinci düşünce fikrine sahip bir insandım yaşamak istemiyordum bu dünyada. Burası bana çok kötü berbat bir yer gibi geliyordu. Ölmek istiyordum öteki dünyaya gitmek istiyordum cennetlik değildim belki ama cehennemde yanmak bu dünya düzeninde yaşamaktan daha iyidir belkide.Ben Tuğçe. 17 yaşındayım Anadolu Lisesi öğrencisiyim. 1.75 cm boyunda esmer tenli gözleri koyu kahve kömür karası uzun saçlarına herkesi hayran bırakan bir kızım. En çok sevdiğim şey hayal kurmaktı en ufak şeyden bile hayal kuruyordum kısacası hayallerimle yaşıyordum. Babama çok düşkündüm çünkü benim babam buradaki babalar gibi değildi her ne olursa olsun benim en büyük destekcim oydu. Mardin gibi bir yerde kızını okutan sayılı babalardan bir tanesiydi canım babam. Annem ise babam kadar severdi beni ancak ben onun beni sevdiği gibi kendisini sevmezdim. Aklı hep benim evliliğimdeydi. Koca konağın tüm işini bana yaptırır kendisi yemek ve mutfakla ilgilenirdi. Eve yardımcı istemezdi ikimizin baş edebileceğini söylerdi. Abime gelirsek benim canım abim, gözümün nuru, en sevdiğim. Saçımın tek teline zarar gelse Mardin'i yakıp yıkardı. Gözümden tek damla yaş akmasına izin vermez bunu kaldıramazdı. Sırdaşımdı abim, her şeyimi o bilirdi. Bana ismimle değil cennetim diyerek seslenirdi. Çünkü ismimin anlamı cennetteki tuğba ağacının dalı demekti. 1.90 cm boyunda kaslı gözü kara adı gibi Mert bir erkekti. Görenin dönüp bir daha bakabileceği yakışıklılığa sahipti. Takım elbise giyince hiç sormayın halini herkesi hayran bırakırdı kendine. MERT SAYAN ismi bile cool.
Aile içinde kimse kimseye saygısızlık edemezdi babamın en önem verdiği şeydi bu. Birlikte mutlu mesut bir hayat yaşıyorduk taa ki o güne kadar. Işte o gün ne ailemizde mutlu bir hal ne de neşe kaldı hatta aile diye bir şey bile yoktu, dağılmıştık.Sayan Ailesi yanıp kül olmuştu. Koskoca Sayan Konağı cenaze evinden farksızdı. Peki bunları haketmiş miydik?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNETİM
General FictionÖlmeyi bile bile kabullenmek. Işte bu hal insanın zaten en son noktasıdır. Ondan yaşama beklenmez. Tıpkı Tuğçe gibi...