Clint'e defolup gitmesini söylemiştim o gün. Bir ağız dolusu küfür etmiştim. "Ben asla çocuk bakıcılığı yapmam, isterseniz önüme bir çanta dolusu para koyun, beni kararlarımdan döndüremezsiniz." Bu laflarımı çok ciddi bir surat ifadesiyle ve bağıra bağıra söylerken, yaptığı tek şey bana bakıp, gülmek olmuştu. O gülüşü neden yaptığını o an için anlayamamıştım.
Şimdi anlıyordum.
"Bak, bahsettiğim kadar varmış değil mi?"
Omuzlarımı daha çok düşürdüm. Daha çok, daha çok ve daha çok. Önümdeki saray yavrusuna bakarken, içimden gelen tek şey ağlamaktı.
"Oğlum Steve. Çok şanslı herifsin ha."
Kararlarımın arkasında hiçbir zaman duramıyordum. Ne yaparsam yapayım, bu herif beni yeniyordu. Ona yüz kere bu işi istemediğimi söylemiştim. Ama yine de ne yapmıştı etmişti, beni bu saray yavrusunun önüne getirmeye başarmıştı. Ondan nefret ettiğimi söylüyordum. Bunların hepsini benim iyiliğim için yapıyormuş, öyle diyordu.
"Yirmi üç yaşındayım. Bu zengin insanların evinin güvenlik kameraları önünde ağlarsam, çok mu rezil olurum?"
"Oğlum Steve," diyerek yanıma geldi Clint. Bana tek kolunu dolayarak sarıldı. "Ben senin yerinde olsaydım, mutluluktan ağlardım."
Suratım daha da çok asılmıştı. Daha çok, daha çok ve daha çok.
"Senden nefret ediyorum."
"Canım benim." Diyerek diğer kolunu da bana sardı. Sırtımı patpatladı. "Bir gün ayaklarıma kapanıp bana teşekkür edeceksin. Ve özür dileyeceksin. Ben de sana ne diyeceğim biliyor musun? Önemli değil Steve'ciğim, bunların hepsini senin iyiliğin için yapıyorum."
Kafasını koparmak istiyordum. Ama Clint işte. Atsan atılmıyor, satsan satılmıyordu.
"Senden nefret ediyorum."
Clint tekrardan canım benim, bir gün değerimi anlayacaksın diye laflar sıralamaya başlamıştı bile. Omuzlarım düşük, suratım asık bir şekilde önümdeki malikaneye doğru adımlıyordum. Görevliler beni içeri almadan önce arkamı döndüm ve Clint'e orta parmağımı gösterdim. Yapmasam içimde kalırdı. Ama o ellerini yanaklarını koymuş, gözleri dolmuş, gururlu bir anne edasıyla beni izliyordu.
Ondan nefret ediyordum.
***
"Bay Rogers, sonunda teklifimizi kabul ettiğiniz için çok mutluyuz."
"Evet. Bende." Hayatımın en büyük yalanını söylüyordum. Bunu yaparken çok zorlanıyordum ayrıca. Muhtemelen yüzümde kabız olmuşum gibi bir ifade vardı. "Bende çok mutluyum burada bulunma şerefine nail olduğum için."
Karşımdaki turuncu saçlı kadın benim bu abartılı cümleme güldü. Ama resmi duruşunu bozmadan, yerinde daha çok dikleşti. Elinde tuttuğu muhtemelen Clint ve benim üç aylık maaşımızı harcasak bile asla sahip olamayacağımız fincanı benim önüme koydu.
Ben o fincandaki kahveyi asla içemezdim. Heyecan yapıp, kırardım falan. Allah korusun. Ömrümün geri kalanını o fincanın parasını ödemek için heba etmeye hiç gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
childminder | stony
FanfictionBen sana hayrandım. Ben sana hayrandım ve unutmuştum seni. Hayallerimi süslediğin günler eskide kalmıştı. Herkese seni anlatırdım. Ama eskide kalmıştı. Fotoğraflarına sarılırdım. Ama eskide kalmıştı. Sonra hiç ummadığım bir anda çıktın karşıma. Göz...