yirmi

3K 397 188
                                    

david kushner, miserable man

Arabayı kendi evinin önünde durdurdu Jeongguk, elleri direksiyona kilitlenmiş, yanında duran oğlana bakmaya korkuyor gibi bir hâli vardı. Bunca zaman gizlenmesinin, Jeongguk'un ona karşı hisleri olduğu apaçık ortada olmasına rağmen kendini göstermek istemeyişinin sebebini biliyordu, bilmek her zaman mutluluğu getirmiyordu. Başı direksiyona yaslandı, ciğerlerine bir türlü yetmeyen koca bir nefes verdi dışarıya, ardından başı direksiyondan kalkmadan yanında oturan oğlana döndü. Cama doğru yaslanmış gövdesi ondan uzakta duruyordu, göz kapakları gözlerini çoktan örtmüştü. Daha tasasız görünüyordu şimdi, daha hak ettiği gibi.

Boynunun ağrımasından tedirgin oldu Jeongguk. İçinde biriken koca bir yığını kenara itti, titremeye yüz tutmuş dudaklarını birbirine bastırdı ve göz pınarlarına kadar inen yaşları geri dönmeleri için tembih etti. Tarih tekerrür mü ediyordu yoksa Jeongguk sevdiği herkese karşı yenik mi düşüyordu?

Arabadan biraz savsak adımlarla indi, adımları Jimin'in kapısını buldu ve sessizce açmak için uğraştıktan sonra koltuğun önünde eğildi yavaşça. Oğlanın gözleri hala sönük, nefesleri hala düzenli ve yanakları hala kızarıktı. Yanaklarında gözyaşlarından izler vardı, yakıştıramadı. Jeongguk'un başı Jimin'in dizlerine düştüğünde, ağlamamak için kendine verdiği sözden dönecek olmanın korkusuyla dudağını ısırdı, Jeongguk. Ağlamayacaktı. O yanındayken ve hala diriyken, hala nefes alıyorken ve hala onu seviyorken vakitleri ziyan etmeyecekti. Sevmeleri ziyan etmeyecekti. Bir hatır işi değildi bu, koskoca gönül iziydi, öyle alelade şey miydi!

Yine de Jimin'in parmak uçlarını saç diplerinde hissettiği an dönüverdi sözünden, öyle kolayca. Sanki hissediyormuş gibi usulca gezdindi Jeongguk'un saçlarının kıyısında, parmak uçlarına saklı olan umut tomurcuklarını ekti tane tane. Yaşam sensin demişti ya hani, yaşam şimdi; saç tellerinde dolanan parmaklardaydı, onun gözlerinden düşen ıslaklıkta, onun ağzından çıkan ufacık kelimedeydi. Yaşam oydu. Jeongguk'un gönlüne sirayet eden o direnme gücü de, omuzlarında asılı o deli cesaret de Jimin'di.

Alnını yaslandığı dizden kaldırdığında, kısılmış gözlerine, ıslanmış kirpiklerine baktı uzun uzun. Başı yana düşmüş öylece Jeongguk'u izliyordu, Jeongguk'un hatrı.

"Seni kucağıma almamı ister misin?" Diye sorduğunda,  Jimin anında iki yana sallamıştı başını. Ona acımasını istemezdi, onu yardıma muhtaç biri gibi görmesini istemezdi ki! Aynı Jimin gibi baksındı ona, en başından beri nasıl bakıyorsa, en başından beri nasıl seviyorsa. "Kendimi hasta hissetmeyi sevmiyorum. Yürüyebilirim, hala yürüyebilme şansım varken yürüyeyim."

Jeongguk gülümsedi. Kısılan gözlerinden bir damla yaş aktı, Jimin'in dizlerine düşüverdi. Jeongguk'un ufak kardeşi de böyle söylemişti bir zamanlar, kucağına almasından nefret ederdi her seferinde. Yorulacağını bile bile koşardı bazen, koşabilme şansı varken yorulmak gözüne güzel geliyordu belli ki. Şimdi de bunu ondan duymak acıların en bütünüydü ve sarmalamıştı Jeongguk'un tüm hâlini.

"Peki o zaman şöyle yapalım." Dedi Jeongguk. "Sen ayaklarıma bas, beraber yürüyelim. Benim adımlarım, senin adımların olsun."

Ayaklandı Jeongguk. Elini Jimin'e doğru uzattı, ona doğru uzanan ele boğazında koca bir yumruyla tutundu oğlan. Ayağa kalkmasına yardımcı olan Jeongguk'un ayaklarına basarken, kolları boynuna sarılmış, yüzü hemen yakınında duran boyun girintisine yaslanmıştı. Bunun onu huylandırdığını bilmiyordu fakat Jeongguk huylanıyor olsa bile, nefesleri ensesindeki tüyleri ürpertiyor olsa bile o an için Jimin'e ses çıkarmak, onu yaptığı hareketten vaz geçirmek hayatında yapacağı en aptalca şey olabilirdi.

çiçeklere bürünmüş jeon jeongguk ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin