Asya 21 yaşında güzeller güzeli bir genç kız... Siyah dolgun saçlı, beyaz tenli, bal rengi gözleriyle büyüleyici bir ressamın elinden çıkan bir tablodan farksız. Her zerresi fiziğide dahil kusursuz bir bütünlük içinde. Ailesinin zenginliğine inat o hep kendi ayakları üstünde duran asi ve oldukça zeki bir karakter. İlişkilerinde aradığı o şevkat ve güvene hiç rastlayamamış bu yüzden çok uzun süreli bir aşka yelken açamamıştı. Babası ne kadar ısrar da etse gitmediği o özel okullardan birindeydi şimdi. Öğrenimini ailesinin tüm baskılarına rağmen devlet okullarında görmüş asla kendi deyimiyle "o para budalası aptal çocuklar" la bir arada okumak istememişti. Ne varki şimdi babasının rahatsızlığı yüzünden onu artık kırmayı göze alamayıp bu okula kaydını aldırmıştı. Yıllarca çevresinde o erkeksi ve asi tavırlarıyla benimsenmişti. Nitekim son iki yıldır merak sardığı JUDO bizim ayran gönüllü Efe'nin başını fena ağırtacak gibiydi.
-Bana baksana sen kim olduğunu sanıyorsun ha?
Asya ne olduğunu neye uğradığını kavrayamazken, bir çift sinirle bakan kahverengi gözlere takıldı gözleri. Ve başını sağ tarafa çevirip bileğini duvara yaslamış olan o ele baktı bir de. Eğreti bir gülümseme ile sol elini bileğini tutan o elle buluşturup ani bir hareketle rolleri değiştirmişti. Şimdi sinirle bakan Asya ve duvara dayatılıp şoka uğrayan Efe'ydi. Efe neye uğradığını şaşırmış bir halde Asya'ya bakarken ;
"-Bana ne cüretle dokunursun sen ha. Seni pislik! Asıl sen kim olduğunu sanıyorsun?" sözlerine bile maruz kalmıştı.
O sırada içeriye giren Şeref ve Adil onları o halde görünce birbirlerine şaşkınca bakarken Efe hızlıca bileğini genç kızın elinden çekip almıştı.
"-Bana bak kızım bir daha sakın bana bulaşayım deme. O bildiğin üç beş ucuz numarayla sadece bir anlık gafletime denk gelip beni mağlup ettiğini de zannetme. Eğer kız olmasaydın bilirdim sana yapacağımı. Şükret ki kızsın! Şükret." diye tıslayıp Asya'nın üzerine yürüdü. Ne kadar sinirlendiği her halinden belliydi Efe'nin. Arkadaşlarının alayına maruz kalmasına mı yoksa ufacık bir kızın onu alt etmesine mi kızgındı o an bunu kendide bilmiyordu.
Asya ise geri adım bile atmamıştı. Korkusuzca üzerine gelmesine seyirci kalırken oda sinirle bağırıp;
"-Evet şükrediyorum, gerçekten şükrediyorum. Senin gibi kaba küstah bir erkek olmadığım için şükrediyorum. İyiki dünyaya senin gibi asalak tipli bir erkek olarak gelmemişim." dedi.
Bu sözlerle ortamın gerildiğine o an orada olan herkes şahitti. Ah be Asya tutsaydın ya azıcık o sivri dilini.
Şeref ve Adil olaya müdahale etmenin tam bakti diyerek koşarak yaklaştılar Efe'ye. Efe tam bir daha atacak olsaydı herşey çığrından çıkabilirdi. Kolundan yakaladığı gibi çekti arkadaşını.
-Oğlum gel buraya ne yaptığını sanıyorsun.
-Bırak beni Adil şu kendini bilmeze kim olduğumu öğreteyim.
-Bırak oğlum saçmalama yürü diyorum sana.
Arkadaşını çeke çeke koridorda ilerleyen Şeref ve Adil'e bakan Asya yerinden bir milim öteye ilerlemiyordu. Hırsını alamayan Efe ise arkasına dönüp sinirle bağırdı.
"-Sakın kızım. Sakın bir daha bana bulaşayım deme, yoksa kız olduğuna şükür edecek bir runun bile kalmayacak." dedi.
Asya da çok sinirlenmişti. Hatta kaskatı kesilmesinin sebebi belkide buydu. Ama gururunu küçük düşürmemek için yüzünde alaycı bir gülümsemeyle başını hafifçe salladı. Dudaklarından sadece sessizce şu kelimeler dökülmüştü.
-Canın Cehenneme dinozor!
Şeref ve Adil olanları anlayamaz halde kafede aldılar soluğu. Efe'yi çektikleri bir sandalyeye oturtup hızlıca çömeliverdiler yanına. Adil hali gergin bir tonda;
"-Efe manyak mısın sen ne yaptığını sanıyorsun? Ufacık kızla ne alıp veremediğin var anlat çabuk." dedi.
"-Yok birşey Adil.Bakın gerginim sizide kırmayayım. Rahat bırakın beni hadi sınavada gidemem daha siz gidin ben eve dönüyorum." diyerek kalktı masadan.
Şeref sırtına geçirdiği hafif bir yumrukla olanlardan kendilerininde payı olduğunu hissettirip kendi diliyle özür dilemişti belkide.
Efe akşam geliyoruz bir yere kaybolma sakın diyen Adil'e göz kırpıp ufacık bir temessümle kafeden çıktı. Daha sonra da okuldan. Gerçekten son zamanlarda bu kadar gerildiğini hatırlamıyordu.
Çok geçmeden eve vardı. Akşamdan kalma bekar evini kafasına göre düzenleyip kendine bir çay koydu. Sinirlenince hep yaptığı şeyi yapıyordu yine. Çayını yudumlarken terastan o İstanbul manzarasını seyrederek nefes almak.
Asya aynı zamanlarda arkadaşı Ecrin'e hocanın anlattığı derslerin tekrarını etmekle meşguldü. Zira Ecrin'in deyimiyle Asya anlatmasa o drsten hiçbir şey anlamıyordu. Asya her ne kadar Ecrin'le meşgul de olsa sabah olanları sindiremiyordu. Dinozordan farksız gelen o adamın yüzüne neden bir tokat patlatmadığı için kendine deli gibi kızıyordu. Yine de boşvermişliği oynamayı yeğledi bir an. Çünkü kuruntu edecek olsa bir daha kendini bu çıkmazdan kurtaramazdı biliyordu. Karakterindeki o asi Asya'yı artık bir dolaba kapattığına dair babasına verdiği sözü tutmak için o tokadı atmadığını şuan sadece kendisi biliyordu. Ve cidden bunun için kendiyle büyük mücadele veriyordu.
Çayını bitirip derin nefes alarak günün geniş özetini bir aklından geçiren Efe ise, başa sardığı olayın asıl suçlusunun o telefondaki kız olduğuna kendisini çoktan ikna etmişti bile. Hızla cebinden çıkardığı telefonun son arama kaydında gözüne ilişen tanınmayan o numaraya bakarak;
"Bakalım bu berbat geçen günün hesabını "Telefon sapığına" nasıl ödeyeceksiniz hanfendi" diyerek çevirdi numarayı.
![](https://img.wattpad.com/cover/24981512-288-k837690.jpg)