"O gün belki de biçare hayatımda ilk kez yaşıyormuşum gibi hissetmiştim. Hepsi Yoongi sayesindeydi. Her anını şu an bile hatırladığım muhteşem bir geceydi."
Alt kamaralara koşarak gelmiştik. Öyle heyecanlıydım ki kalbim bazen ağzımda bazen de tuttuğu elimde atıyordu. Yanaklarım sürekli gülümsüyor olmaktan sızlıyorlardı fakat asla şikayetçi değildim. Varış yerimize yaklaştıkça bizim dinlediğimiz klasik parçalardan çok daha farklı ve enerjik bir müzik dolduruyordu kulaklarımı. Heyecanım ikiye katlanırken açılan kapıdan içeri paldır küldür girmiştik. Ortamda yoğun bir ten kokusu hakimdi fakat bunu içilen sigaralar ve alkol kokusu bastırıyordu. Kalabalığın arasında kendimize bir yol ararken Yoongi'nin o arada elime tutuşturduğu rengi iğrenç derecede berbat içkiyi almıştım. İlk yudumda suratım öyle buruşmuştu ki kahkahalarla gülmüştü halime. Sonrasında ise damağımda bıraktığı acı tadı sevmiş ve 3. bardaktan sonrasını saymayı bırakmıştım.
Asla sıkılmamıştım.
Sıkılmak şöyle dursun, gemi limana yanaşana değin her gün buraya geleceğimi söyleseler asla itiraz etmezdim. İnsanlar mutluydu. İnsanlar gerçekten mutluydu. Sırf kocasının cebi dolu diye göz göze geldikleri her an gülümseyen Bayan Dolores'in yapmacıklığı yoktu mesela buradaki kadınların yüzünde. Yahut sırf suratı kırışmasın diye ifadesini her daim stabil tutan Bayan Dawson'ın iticiliği. Üzerimde her bakımdan pahalı olduğu anlaşılan kıyafetime rağmen aşağılanmamıştım burada. İnsanlar bana onlardan biriymişim gibi davranmıştı. Herkesin gözbebekleri parlıyordu ve bu biçare gönlümün aç olduğu tek şeydi belki de. Hayatı boyunca gerçek sevgiyi tatmamış ben, buradaki sıcaklığı iliklerime kadar hissediyordum ve bu beni daha da heyecanlandırıyordu.
Kalabalığın ortasında kol kola girmiş deli gibi dans ederken kimse bize ayıplayıcı gözle bakmıyordu. Oysa bizim camiada bunu yapmaya niyetlensem, annem kat-i suretle bir tımarhaneye yatırılmam için elinden geleni yapardı. Ona göre bu rezillikti. Onun oğlu olarak ben bir süs köpeğinden farksızdım gözünde.
Nihayet dinlenmek için kendimizi son derece rahatsız tahta sandalyelere bıraktığımızda, terden kıpkırmızı olduğuma emindim. Göğsüm kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarparken ben gerçek manada yaşadığımı hissediyordum. Saat epey geç olmuştu ve ben ortama böylesine dalmışken bunu fark etmemiştim bile.
"Artık gitsem iyi olacak." diye bağırdım yanımdaki Yoongi'nin kulağına doğru. Yüksek sesli müzikten başka hiçbir şey duyulmuyordu çünkü. Burnumun ucundaki boynundan terlemiş olmasına rağmen mükemmel bir koku geliyordu. Başıyla onaylayarak benimle birlikte ayaklandı. Taehyung'ın gözleri kısa bir an bize döndüğünde el sallayarak gittiğimi belirtmiştim. Kocaman gülümsemesiyle uğurlamıştı o da beni.
Geldiğimiz merdivenlere yeniden saparken onun arkamdan geldiğini biliyordum. Nihayet kapı kapanıp gürültü giderek azaldığında ona döndüm.
"Bugün için teşekkür ederim." dedim. "Oldukça eğlendim."
Rahatlamış gibi gülümsedi. Beni buraya getirirken tedirgin olduğunu biliyordum. Ama artık anlamıştı. Ben zannettiği gibi biri değildim. "Eğlenmene sevindim. Belki bir gün yeniden yaparız. Eğer istersen."
"İsterim." dedim hemen. Gülümsemesi büyümüştü. "Ama şimdi cidden gitmem gerek."
Başını anlayışla sallarken ellerini cebine koymuştu. Ben arkama dönüp yürürken kalbimin gürültüsünden sağır olduğumu sanmıştım. "Yoongi" dedim ona yeniden dönerek gülümserken. "Yarın sabah güvertede görüşelim."
"Görüşelim." dedi o da gülüşü dudaklarındaki yerini korurken.
El sallayarak uzaklaştım.