Ertesi gün yanına geliyorum, yine aynı saatte aynı yere. Bu sefer bir misafirin var. Bir köpek.
Ölü bir köpek.
Ona sıkıca sarılmış ağlıyorsun. Öyleki yanına yaklaşışıp oturduğumu bile duymuyorsun.
"Yoongi."
Konjştuğumsa oturduğun yerde sıçrayıp kızarmış gözlerinle bana bakıyorsun. Ağzını açıyorsun ama boğazın kuru olduğundan konuşamıyorsun. Seni anlıyorum.
"Onu benim kedimin yanına gömmek ister misin?"
Soruyorum. Denize bakıp başını aşağı-yukarı sallıyorsun. Ayağa kalkıyorum ve sende o minik kahverengi köpekle beni taklit ediyorsun. Evime doğru yürümeye başlıyorum. Peşimden geliyorsun.
Evime vardığımızda arka bahçeye yürüyorum. Hâlâ peşimdesin, tek kelime etmeden. Arkamdan aynı uzaklıkta yürüyorsun.
Kedimi gömdüğüm yere geliyoruz. Duruyorum ve hemen kedimin yanını gösteriyorum. Köpeği yere bırakıp birbirimize yardım ederek köpeğin sığabileceği bir çukur kazıyoruz. Köpeği çukurun içine koyuyorsun ve üzerine toprakları atıyoruz.
Ağlamaya devam ediyorsun.
Seni susturmak için çabalamıyorum. Eninde sonunda susacaksın, değil mi? Ya bugün, ya yarın, ya da öteki gün.
Her insan birgün susar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moonboy •°• yoonseok
Nouvelles-5 derecede deniz kenarında kumlara oturuyordun. Üzerinde ince olduğu belli bir ceket vardı. Hava karanlık, ay tam tepedeydi. Saat 04.38'di. Dizlerini kendine çekmiş, uçsuz bucaksız denize bakıyordun. Sonra telefonun çaldı. Arayana baktın ve avuçiçi...