Sekizinci Bölüm

823 34 12
                                    

Suad başını dikişinden kaldırıp kapıdan giren Necib'e bakarak: "Ooo! Sizde bir hazırlık var?" dedi.

Öbürü eldivenlerini giymekle meşgul, sakinleştirmeye çalıştığı bir sesle "Evet, kaçıyorum." diye cevap verdi. Ve üzüntüsünü göstermemek için birçok işleri olduğunu, gezilecek yerleri, çoktandır ihmal ettiği dostlarına dair masallar anlatıyor, zorunluluklarından bahsediyordu. Hâlbuki gerçekte burada kalmak için canını verdiği hâlde işte şimdi kaçıyordu. Çünkü artık burada yaşamaya sabır ve tahammülü, kuvveti ve dayanacak hâli kalmamıştı. Hele bu son hafta onun için tahammülün üstünde eziyet veren bir şekilde geçti. Buradaki hayatının ihanet olduğunu kendine sürekli hatırlatan derinden gelen ses sussa bile artık gıdasız hayatı bir işkence olan tutkunluğuyla, Suad'ın bir zaman kendini sarhoş eden huzuruyla şimdi harap olarak, o kadar yorulmuş, üzülmüştü ki, artık bu gece sabaha kadar uyuyamayarak çektiği ateşler arasında kaçmak, ona tek kurtuluş çaresi göründü.

Evet, ne olacaktı? Burada dursa ne olacaktı? Bu kesin ve cevapsız soruyu belki bin kere kendine sormuş, işkence ve hıyanetten başka bir şey olmayan bu hayatın sonu olmadığını sürekli düşünmüştü. Şimdi gittikçe elinden kaçan iradesinin, sürekli artan sersemliğinin yöneltmesiyle düzelmesi mümkün olmayan bir şey yapmak, bilmeyerek, bilemeyerek ağzından kaçıracağı söz, yönelteceği bakışla her şeyi keşfettirip haklı bir nefret ve iğrenmeye hedef olmamak, o kadar saf ve temiz bakışı bir nefret titremesiyle kendine yönelmiş görmemek için bir çare varsa o da kaçmak olduğuna karar vermiş ve rahatlamıştı. Çünkü son zamanlarda onun önünde, gözlerinin önünde dururken içinden kaynayan bağırışa, arzularına dayanmak artık pek zor oluyor, bunun her şeyi göze aldıracak bir kaynayış olmasından korkuyordu.

Önceden, ta ilk günlerde, aklına yine bu çare gelmişti. Fakat o zaman dayanma gücüne, soğukkanlılığına güveniyor, bu kadar zaaf göstereceğini düşünmüyordu. Duygularının dayanıksızlığına, şiddetine esir olup gecikmelerle, önlemlerle kendini aldatarak oturuyordu. Fakat şimdi o zamanki gibi hareketinin yalnız kötülüğünden korktuğu için değil, duygularının kaynamaya hazır olup keşfolunacağından titrediği için kaçıyordu. Ve bu iki eğilim arasında uykusuz geçen gecelerinde bin türlü kararsızlıklarla ezilirken sürekli kendini idare etmek mecburiyeti onu hasta ediyordu. Uyuyamayacağını bilerek, gecelerin yaklaşmasını artık kesin bir işkenceyi bekler gibi korkuyla karşılıyordu. Önce onu düşünmek, saatlerce dalgın kalarak, bütün saatlerini ona ayırdığı hâlde bıkmayarak, düşünmek için zamanı yeterli bulmayarak, onun bakışlarını, sözlerini, tavırlarını, kokularını hatırlayıp bu eldiveni koklamak için kendinden geçerek sabahlara kadar uyumazken şimdi artık bu mutluluk, hasta bir şekilde kuruntu ve şüphelerle ağlayarak, haykırarak "Ama ölüyorum, kurtarın beni artık!" diyecek kadar yanarak geçiriyordu. Onun Süreyya'ya öyle bakışları, öyle seslenişleri oluyordu ki, Süreyya için sakin bir kabulle karşılandığı hâlde kendisini kahrediyordu. Ah, bunun bir tanesi için canını nasıl sevine sevine verirdi!..

Sıradan bir saygının ne gibi evrelerden geçip şimdi hayatında kökleşen bir büyük aşk ve dehşet olduğunu düşünerek kendinin bu kadar tutkun sevgiyle bu sonucu anlaması gerektiğini düşünüyor, kendine kızıyordu, nasıl olurdu da bu kadar ilerlemesine izin verirdi "Evet, kaçmalıydım, kaçmalıydım!" diye yumruklarını kafasında sıkıyordu. Ve şimdi yalnız ondan değil, kendinden de kaçmak lazımdı. Çünkü ondan kaçmakla kendini ateşten kurtaramayacağını görüyordu. Nereye gitse, ne yapsa bunun mümkün olmadığını, onu unutmak için birçok günler, geceler böyle uykusuz, sıtmalı, kararsız yaşamak zorunda olduğunu, hele bundan sonra ondan uzak bin hüzün, bin işkence içinde köpekler gibi sürüneceğini düşünerek "Cezadır, ah cezadır!" demek istiyor, fakat önünde hayatı ancak ölümle kurtulmak imkânı olan bir işkence gibi görünüyordu.

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin