Dördüncü Bölüm

2.1K 50 6
                                    

Birbirlerine karşı, ilk günlerin heyecanına ve rahatlığına benzeyen bir bağlılıkları vardı. Buraya geldiklerinden beri hayatları hep ferahlıkla, hep yeni isteklerle geçiyordu. Süreyya'nın çocukça sevinçleri, delilikleri oluyordu. Bu durum Suad'ın kalp ateşinin okşanmaya muhtaç coşkularında büyük bir mutluluk yaratıyordu. Hayatlarını daha güzel ve düzenli hâle getirmeye uğraştığı için çok çalışarak yoruluyordu. Sıkıntısız, hüzünden kurtulmuş bir ömür düzenleyebilmek için bu kadar uğraştıktan sonra, Süreyya'yı böyle yeniden canlı ve neşe dolu buldukça isteklerine eriştiğini ve uğraşılarının karşılığını gördüğü için mutlu oluyordu. İstiyordu ki, evin içinde hiçbir şey Süreyya'yı mutsuz etmesin, sızlandırmasın. İlk günlerin hazırlıkları, alınması gerekenler ile meşguliyetler geçip ev düzene oturduktan sonra artık birbirine benzeyen günler başladı. Fakat bu rutinlik bile, bağda geçirdikleri günlere bakıldığında çok daha güzeldi, hatta bunda da yeni evlenmiş bir karı kocanın sıcaklık ve neşesi vardı.

Necib de bu hayatın bir başka neşe kaynağıydı. Yaşadıkları bu güzel günlerin yaşanmasında bir şekilde kendisi de yardımcı olduğu için orada bulunuşu hepsinin sevincini biraz daha artırıyor keyiflerini tamamlıyordu. Onun gelişi sevinçle karşılanıyordu, dönüşünü geciktirebilmek için tuhaf tuhaf sebepler yaratıyorlardı. Necib, ilk gelişinden sonra, kararlaştırıldığı üzere çarşamba günü akşam vapuruyla geldi. Cuma günü sabahleyin dönmek şartıyla kalacağını söylüyordu. Karı koca bu iki günü büyük bir sevinçle kabul ettiler. Onlar daha Necib gelmeden geziler planlamışlardı zaten. Bendler'le, Beykoz'a gitmek istiyorlardı. Suad "Şimdi Bendler ne güzel olur..." diyor, Süreyya "Hele Beykoz çayırı!" diye karşılık veriyordu. Sonunda üçünün de fikri ertesi sabah erkenden Bendler'e gitmekte birleşti.

Erken kalkmak için erken yattılar. Ertesi gün uyandıklarında güneş karşıki tepelerin arkasından henüz çıkıyordu, sabahın sessizliği dağılmamıştı, geceden kapının önüne gelmesi tembih edilen arabalara binmişlerdi. Bu taptaze mayıs sabahında, Bendler gezisi, üçüne de iliklerine işleyen bir şiir ve mutluluk sarhoşluğu verdi. Sabahın tazeliği, mayısın son günlerindeki huzurun yayılmasıyla yolun etrafındaki çayırların, bağların henüz rüzgârsız fakat serin havadaki duruluğu içinde yayılmak için bir nefes bekleyen kokuları arasında gittikleri yeşil gölgeler, daha ilerledikçe ormanlar, büyük ağaçların birbirine sarılmış dalları, uzakta birikmiş gölgeleriyle yeşil bir karanlık hâlinde görülen koruların sineleri, hep bu sessizlik, bu ıssızlık, bu parlak sakinlik içinde kaybolacaklarmış kuruntusunun verdiği korku duygusuyla büyük orman... Büyük ormanın sonundaki havuzlarsa korkulu bir titreyişle hayata dönme, hayata yakınlaşma duygusunu ve isteğini veren tehlikeler hissettiriyordu. Ve sonunda geri dönüş...

Öyle ki, saat beşte eve girdikleri zaman yeni açan günün o tertemiz havasını bile hissedemediler; tek hissettikleri yorgunlukları ve bütün kuvvetiyle midelerine baskı yapan açlıklarıydı. Süreyya "Yemek, yemek" diye gürlüyordu. "Yemek hazır buyurun" dedikleri zaman iki delikanlı da hızla yukarı çıktılar. Önde giden Süreyya odaya girince "Vay, çilek!" diye bir sevinç narası attı. Sonra Suad'a dönerek: "Bu nereden böyle?" diye sordu. Suad gülümseyerek: "Çileğini ye de tarlasını sorma demezler mi?" diyordu.

Hoş bir çilek kokusu sofradaki çiçeklerin kokusunun üstünde uçuşuyordu. Necib dönerek: "Görüyorsun, azizim, ne varsa kadınlarda var..." dedi. Sonra havlusuyla ağzını siler gibi yaparak ekledi:

"Her şeyi bir sır yapmak inadı bile..."

Öğleden sonra ne yapacaklarını konuşuyorlardı, Süreyya birdenbire: "Eyvah!" dedi. Önceki gün, bugün gelmesi için bir yelkenli istemişti. Çok sevdiği yelkenliyle gezmek için bir sandal kiralamak arzusunu çoktan tekrar ediyordu. Sandal şimdi Moda'dan gelecekti. Beğenmezse geri gönderecekti. Onun için verdiği sözü unutmak istemiyordu. "İsterseniz siz gidin, ben beklerim." dedi. Onlar kabul etmediler. "O hâlde yarın sabah gideriz" diyordu. Necib döneceğini hatırlatıyordu. "Sen kalırsın, sen..." diyor, Necib olmaz manasında başını salladıkça, Süreyya, "Öyle ise zorla..." diye başlayarak onu nasıl bağlayacağını anlatıyordu.

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin