Limitless

387 13 9
                                    

Gözlerimi açar açmaz sisli pazartesilerden neden nefret ettiğimi tekrar hatırladım .

‘’ Yeterinceiyi ‘’ kavramının içine sıkışmış hayatlarımıza sanki ; ‘’ Tanrı size ‘yeterince iyi ’ bir hayat sundu , şimdi dünyada nasıl canınızı sıkabileciğinizi öğrenme vakti !! ‘’  der gibi biz genç bedenlerin hayatına OKUL’u dahil etmişlerdi . Ezik ya da aptal biri olduğum için değil, arkadaşlarım ve arkadaşım olmayan bütün o insanlarla saatlerce bir binanın içinde tutulmaya zorlandığım ve de bütün bunların üstüne MATEMATİK gibi sıkıcı dersleri dakikalar boyunca oturduğum yerden kalkmadan dinlemeye maruz bırakıldığım için nefret ediyordum okuldan. Yatağımda öylece gri tavana  bakıyor ve hazırlanmam gerektiğini düşünüyordum .  en sonunda gerçektende bir an önce hazırlanmaya başlamanın iyi bir fikir olduğunu anladığımda sakin ve yorgun bir halde pencere kenarındaki yatağımdan kalkıp lavoboya ilerledim. babanızla aynı evi paylaşıyor olmanın en sinir bozucu olan yanı babanınızın sizden önce uyanmış olması sanırım . lavoboya giden hol’den geçerken merdivenlerden aşağı , mutfakta ki babama baktım. birkaç krep ve kahve hazırlamıştı . önemsemeden lavobaya doğru yürümeye devam ettim . aynadan yüzüme baktığımda neredeyse gri diyebileceğim kuru tenimi ve siyah , şekilsiz uzun saçlarımı gördüm . mavi bir gükyüzünün hafif sis ardından görüldüğünde oluşan o renge sahip – ki buda neredeyse gri demek – gözlerime baktığımda , tanıdığım hiçbir son sınıf öğrencisine benzemediğimi düşündüm . babamın kırılamayan bir zincirle bağlı olduğunu düşündüğüm Tenessee ‘de doğmuş ve büyümüştüm , kendimi buranın ruhu olarak düşünmeye başlamıştım artık. havası kadar soğuk, sabahları kadar dumanlı , sokakları kadar sessizdim . yüzümü yıkadıktan sonra babamın aşağıinmem gerektiğini söyleyen haykırışlarını duydum

‘’bütün bu krepleri yediğini görmeden işe gitmeyeceğim küçük hanım ! Hemen aşağı gel ve kahvaltını yap, hadi zamanım kısıtlı ‘’

‘’geliyorum baba’’sesim beklediğimden daha yorgun çıkmıştı .

 Her sabah olduğu gibi yine kahvaltı etmeyecektim ama yinede aşağı iniyordum . Mutfak görüş açıma girdiğinde kravatını düzelten ve kahvesini yarılamış olan babama bakarak gülümsedim

‘’ iyi görünüyorsun ‘’

‘’sende öyle’’

‘’henüz üzerimideğiştirmediğimi biliyorsun baba , bu kadar kibar olma’’

‘’sabah evin içinde dolaşmanı seviyorum , bana anneni hatırlatıyorsun . Her neyse (kahvesinde ki son yudumu da içti ve sözüne devam etti) işe geç kalıyorum ama yinede bu kreplerin biteceğine dair söz vermeni istiyorum’’

Gözlerimi devirmiştim

‘’ Seni duyamadım ?hadi ,babana krepleri bitireceğine dair söz verdiğini duymak istiyorum tatlım??’’

‘’SÖZ!’’

O sırada içimden nedenli bencil , yalancı ve ilgisiz biri olduğuma dair şeyler düşünüyor ve kendimden daha da nefret etmeye başlıyordum ki babam düşüncelerimi bölüp söze atıldı

‘’ okula geç kalma!!Seni seviyorum ‘’

Babam çıktıktan sonra kreplere baktım ve midemin sabahları her türlü besine karşı nasıl önyargılı olduğunu bir kere daha hatırlamış oldum . bir bardak su içip kendimi kanepeye attım . Herhangi bir müzik kanalında Rihanna’ya denk gelme umuduyla kanalları gezerken Bon Jovi’nin olağanüstü şarkılarından birine denk geldim . sesi sona vurup üzerimi giyinmek için odama çıktım.

LimitlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin