196 24 18
                                    

O bir çift siyah bir göz, Taehyung'un biraz da olsa sinirlenmesine neden olmuştu.

Nasıl cüret ederdi onun bahçesine girmeye?

Aslına bakarsanız biraz da heyecanı vardı. Çünkü senelerdir neredeyse ilk defa bir insanla karşılaşıyordu.

Yabancı Taehyung'a, Taehyung yabancıya bakakaldı.

Taehyung onunla bakışırken zaman durmuş gibi hissediyordu. Sanki zaman akmıyor, hiçbir şey ilerlemiyor, hissetme algısını duymuyor gibiydi.

Yabancının koyu kahveleri içinden çıkılmaz gibi bakıyordu karşısındakine. Sanki hiç çekme gözlerini der gibi.

Fakat bir süre sonra bu hissi kaybetmiş gibi, gözlerinde bir korku ve telaş belirdi.

Taehyung ise, donakalmıştı, hareket edemiyor, hiçbir uzvunu oynatamıyordu. Dili konuşamıyordu, sanırım yutmuştu.

İşte bu yaklaşık 1 dakikalık bakışmadan sonra, yabancı kafasını salladı, kendini toparladı ve arkasını dönüp koşmaya başladı.

Taehyung ne olduğunu anlamamıştı. Herşey çok hızlı gelişmişti onun için.

Yabancı koşmaya devam ederken Taehyung'un ağzından sadece sessizce bir "Gitme" çıktı. Fakat bunu yanındaki çiçekler bile duyamamıştı.

Dizlerinin artık onu daha fazla taşıyamayacağını anladığı saniye oraya oturuverdi.

Elini saçlarından geçirdi ve duygularına hakim olmaya çalışarak düşünmeye çalıştı.

"Kimdi o? Neden buradaydı? Yoksa beni tanıyor mu?"

Taehyung'un gözleri birden faltaşı gibi açıldı. Ne yani, onu tanıyor muydu? Nasıl?

Bu sefer gerçekten elinde olmayarak ağlamaya başladı. Yıllar sonra ilk defa insan yüzü görmüş, dolayısıyla sinirleri boşalmıştı.

Bu çok garip bir histi.

O koyu kahverengi gözlere bakmak onu kendinden geçirmişti. Fakat elinde olmadan bunu kabulleniyordu. Sanırım onu biraz sevmişti.

Fakat sonra kendine geldi ve,

"Onu daha ilk defa gördüm. Kim olduğunu öğrenmem lazım." Dedi.

Bu düşünceyi hiç unutmayacağı şekilde aklına kazıdı ve eve doğru yürümeye başladı.

Soğuk bir su içip kendine gelmeye ihtiyacı vardı.

Mutfağa girip buzdolabından soğuk su dolu cam şişeyi çıkardı. Kana kana su içmeye başladı. Ağzı ve dili tamamen kurumuştu.

Bardağı elinde, dikdörtgen şeklindeki masasının üzerine oturdu.

Düşündü, düşündü, düşündü.

Dakikalarca onun kahveliklerin derinliklerindeki güzellikleri düşündü.

İlk defa bu duyguyu tadıyordu. Normalde olsa bir insanın gözlerine bakmak normal gelirdi. Ama o farklıydı.

Sadece 1 dakikalık bir bakışma onu dünyadan çekip alıyor, hayal dünyalarına sürüklüyordu.

Kendini toparladı, masanın üzerinden ayaklarını yerle buluşturdu. Elindeki bardağı masanın üzerine bıraktı. Derin bir nefes aldı.

Bahçeye çıkacak cesareti kendinde bulamıyordu.

"Bugün dışarı çıkmasam iyi olur." Diye düşündü.

Haklıydı. Bugün bir kez daha "1 dakikalık bir bakışma" ya dayanamazdı. Kalbi buna hiç hazır değildi.

İçeri doğru dalgın şekilde yürümeye başladı.

Salona gelmesine çok az kalmıştı. Ama dalgınlığına gelmiş olacak ki duvara kafa atmıştı.

"Aahhh, lanet duvar! Seni buraya kim koydu?!"

Duvara olan öfkesini kaybedemedi ve bu sefer bilerek duvara bir tekme geçirdi.

Eveeeet. Şimdi de ayağının acısıyla kıvranıyordu.

"BU NE BOKTAN BİR GÜN BÖYLE?"

Yaptığı ve dediği şeye gülmeye başladı pervasızca. Bu görüntüyü uzaktan biri izlese onu deli falan sanırdı.

Kendi kendine gülerek odasına çıktı. İçeri girdi. Kapısını kapattı.

Yaslandı kapıya. Kendini yere doğru bıraktı.

Bu seferde ağlıyordu işte. Gerçekten delirmiş olmalıydı.

Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Korkuyor, endişeleniyor ama bir yandan da mutlu oluyordu. Tarif edilemez şeyler.

Ağladı, içini döktü.

Ayaklarını sürüyerek gitti ve yatağına oturdu.

Acı bir gülümseme oluştu yüzünde,

"Omzuna yaslanıp ağlayacağım bir arkadaşım bile yok. Ne ironi ama?"

Kendini yatağına doğru bıraktı.

Gözlerini açtığında kendini o yabancının yanında bulmak istiyordu.

Onun hayaliyle uzun bir uykuya daldı.

the truth untold || vmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin