107 15 18
                                    

Genç adam yeni bir güne daha merhaba diyordu. Daha doğrusu, güneş ona merhaba diyordu, fakat o tepesindeki beyaz duvarla bakışmakla meşguldü.

Dün olanları bir bir, tek bir sahnesini bile kaçırmadan düşünüyordu. Ne olmuştu öyle? Sadece bir kaç kere bahçesine girip, çiçeklerini çalan bir yabancı, bu sefer de evine girmiş, ona bir peçete uzatmış, sonra da kartını düşürüp bırakıp gitmişti.

Kalbini hızlandıran şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Açıkçası bilmekten korkuyordu. Fakat içindeki merak bu korkuyu her şekilde bastırıyordu.

Sıktığı eline baktı. Peçete... Onun dün önüne bırakıp gittiği peçete...

Dün gece peçete elindeyken uyuyakalmıştı. Şimdi ise hiç kaybetmek istemezcesine sıkı sıkıya tutuyordu.

Ne vardı o adamda? Sıradan biri değildi. Asla değildi. Taehyung'un dikkatini çekmişti. Normalde biri bahçesine girip, canından çok sevdiği çiçeklerini çalsaydı, emindi ki bu kadar sakin olamazdı.

Elindeki bakışlarını tavana tekrar dikti ve mırıldandı,

"Sen kimsin güzel yabancı?"

Sonra ayağa kalkmak için yeltendi. Oturur pozisyonda bir iki saniye bekledikten sonra ayağa kalktı. Ayılması gerekiyordu.

Banyoya doğru yol aldı. Kapıyı yavaşça itti. Dün yaşadığı şeyler tekrar gözünün önüne geldi. Değerli dakikalardı.

Kafasını salladı dalmış olduğu boşluktan çıkmak için. Lavaboya doğru yürüdü, musluğu açıp soğuk suyun tenin dondurmasına izin verdi.

Banyodan çıkıp üzerine bir kaç şey  giyindi ve aşağı indi. Yapacak çok işi vardı. Kaç gündür doğru düzgün bahçesiyle ilgilenemiyordu.

Hızlı olmaya çalışarak arka bahçede bulunan alet edevatların bulunduğu kulübeye doğru yol aldı. Kapıyı açtı, gerekli bir kaç bahçe malzemesini alarak, güzel çiçeklerinin yanına gitti.

Bahçesine baktı. Kendisi gibi berbat bir haldeydiler. O ne kadar içten berbat olsa da, çiçekleri durumlarını dışarı vurmaktan çekinmemişlerdi.

Bazılarının boynu bükülmüş, bazılarının etrafındaki toprak dağılmış, bazıları ise susuzluktan solmak üzereydi.

Son bir kez daha şöyle etraflıca bir bakıp, söylendi,

"Çok işim var, çook..."

~~

Jimin, sabahın 6'sında kalkmış ve babasına mükemmel bir kahvaltı hazırlamıştı. Yapabildiği en iyi şey buydu sanırım.

Hazırladığı şahesere bir göz gezdiriyordu şimdi. Yüzünden memnun olduğu anlaşılıyordu. Uzun zamandır ilk defa böyle bir kahvaltı yapacaktı. Hemde babasıyla.

Şimdi sıra babasını uyandırmaya gelmişti. Ama nasıl kıyacaktı ki babasına. Dün fazlasıyla yorulmuş gözükmüştü Jimin'in gözüne. Aslında bir nevi bu kahvaltıyı da bu nedenle hazırlamıştı.

Yavaş adımlarla babasının odasına doğru yol aldı. Kısa olan koridoru geçti ve babasının kapısını yavaşça açtı. Mışıl mışıl uyuyordu yaşlı adam.

Yıllar geçmesine rağmen yüzünde yaşadığı acıların izleri duruyordu. Eşini kaybetmişti. Canından çok sevdiği eşini. Bu da yetmezmiş gibi sağlık sorunları vardı. Ömrünün fazla kalmadığını söyleyen doktorlara ne kadar inanmak istemese de Jimin, bunun doğru olduğunu biliyordu içten içe. Fakat ne babasına bunu belli etmek istiyordu, ne de kabullenmek.

the truth untold || vmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin