3 "Seninle Evlenemem, Sen Benim Yârim Değilsin"

432 73 12
                                    

(Mabel Matiz - Boyalı Da Saçların)

Kışın bastıran soğuk havası, köyü aniden etkisine almış, bu durumdan köy halkının müteşekki olmasına yol açmıştı. Etrafı saran karlar, büyük bir bütün oluşturmamıştı ancak yerin yaklaşık 1 metrelik bölümünü aldığı inkar edilemezdi.

Bu sürede aşkın, hazin bekleyişi devam ediyor, genç adamın yanık kalbini acımasızca yakmaya devam ediyordu. Yakaramıyordu, susuyordu. Bu daha da canını yakıyordu. Aşk onu böylesine vurmuşken, delikanlının onu askere giderek bırakması, kalbinin derince bir yara almasına sebebiyet veriyordu.

Dağlanmış içi kabarmıştı, taşamıyordu. Taşarsa biteceğini, sonunun acımasızca geleceğini biliyordu. Prens ve Prenses aşkları gibi değildi onların aşkı. Prens ve Prensesler sonunda mutlu olurlardı. Onlar mutluluğa tam anlamıyla uzaklardı.

Yoongi gideli tam bir yıl olmuştu. Bu durum Jimin'in içini alev alev yakıyor, kendini kedere boğmasına sebep oluyordu. Bir rüzgarla uçan aşkı, yazıp yazıp bitilmeyen bir şarkıyı bile canlandıramazken, ne yapacaklardı?

Onlar şarkılarını tamamlayamayacak kadar bitap ve bitkin iken, onların sahile vuran naraları adeta uçuveriyordu Tanrı'nın huzurunda. Ömürleri, bu şarkının bitimini bekleyemezdi. Bekletilemezdi. Yapılamazdı.

"Tenimi saran sıkı kolların, yangın yeri yaptı sayende burayı. Sarılayım düşlerimle kollarına. Söz, artık sana 'siz' diye hitap etmeyeceğim. Yârim olduğun için sana saygı hitaplarını kullanmayacağım. Buna gerek yok değil mi?" fısıldadı kimsenin onu duymayacağı bilincinde. Korkuluğun orada bulunan ağaçlarında, aşklarını doyumsuzca yaşadıkları tek alanda öylesine yatarken, elinde Yoongi'nin ona bıraktığı tek obje olan yüzüğüne bakıyordu.

Dolu gözleri, köyün sarsan karlı havasında gezerken, üzerindeki kalın mont onun üşümesini engelleyemiyordu. Yüreği sızladığından olsa gerek, zaten hiç ısındığını düşünmüyordu.

"Yüreğin ince ince sızlamadı mı Yoongi? Gözlerin gizli gizli ağlamadı mı benim için? Bana söyle sevgilim. Neden bir mektup bile göndermedin bana? Söyle. Söylesene işte." inkar eden bir halde havaya doğru sitemlerini bir bir sıralarken, gözlerinden yaşlar birer birer yere düşmeye başlamıştı.

Yere düşen cennet yaşları, karın oluşturduğu tabanı adeta delerken, genç adam dayanamıyordu bu acı yüke. Bir mektup bile gelmemişti ona ait olan. Nafile gönlüyle bekliyordu. Üşüyordu, ısıtanı yoktu. Yorgan misali örteni yoktu ki yanında.

Güneş'i olup onu ısıtan o varlık bir yıldır yoktu yanında. Kalbi yanıp kavurulmuştu aşkıyla. Bir kahvenin kavurması, öğütülmesi gibi bitmişti hayatı ancak her şeye rağmen son bulan günlere göğüs geriyordu. Başka şansı var mıydı ki?

"Özledim seni... Seni öyle özledim ki tüm gece senin teninin arasında tekrar tekrar senin olsam, bu özlemim anca gidebilir tenhalarımdan." tombul elleri, gözlerinden akan yaşları silmek adına adeta kendini paralarken, işlevsel organları, sinirleri yönetti adeta onu. Gözyaşlarını sildi ilk önce, sonra toparlanmasını sağladı. Kırmızı ve pembe arasında nakış dokuyan burnu ile evine dönmesine yardım etti.

Günü böyleydi, işi bitince yerlerine gelip kendini rahatlatmak adına ağlardı. Kınalı saçlarını, tekrar tekrar onun görmesi umuduyla ona hazırlardı. Ona hazırladığı şarkı sözlerini bir bir sıralardı. Kağıtlarını ona siper edip harcardı. Prens ve Prenses'in hikâyesini çocuklara kendilerini anlatır bir şekilde anlatırdı. Mümkünatı olmayan yolda aşkını beklerdi ve bu döngü gibi devam etmeyi bırakmıyordu. O da bırakmaya niyetli değildi zaten.

Ayakları, döngüsel faaliyetini gerçekleşmek adına kendi kendine yönetirken bedenini, o sesini çıkarmadan köyüne ilerlemeye başlamıştı. Hayat ona yok demeden, o köyüne geri dönmeli ve işlerinin başına yerleşmeliydi çünkü o Park Jimin'di. Min Yoongi'nin herkesten sakındığı sevgilisiydi. O çalışkan bir çocuktu, çalışmaya aşıktı.

boyalı da saçlarınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin