beni

639 56 46
                                    

min yoongi.


onunla olan ilişkim bundan bir yıl önce başlamıştı, onu ilk kez babamın odasında görmüştüm. babam ormanda bulunan villamızın içine bir kış bahçesi yaptırmış, sürekli sulamam için sarı laleler diktirmişti. kendisi hiç istemesem de uyuşturucu üretiyor ve insanları sattığı uyuşturucularla zehirliyordu. barondu. iyi para kazanıyor olacak ki her sene her ülkeden yeni evler arabalar alıyor, beni özel okullarda okutuyor, her istediğimi karşılıyordu. bu yüzden ona hiçbir zaman karşı gelmemiştim. beni gözünün bir bebeği gibi bakmıştı. annemin yokluğunu asla hissettirmemişti.


babamın sokak köpeklerim diye tabir ettiği satıcılarından biri de min yoongi idi. her zaman kaşındaki façaları kalbimi hoplatırdı. ellerinin üstü yumruk atmaktan kızarır, elmacık kemiklerinin üstü ve dudağının sağ kenarı kanayarak kabuk bağlardı. tekin bir adam değildi, arka cebinde mutlaka sarsılmaz silahı, ayak bileğinde çakısı bulunurdu. muştası ile dolanır, unuttuğu zaman ellerinin derisini yüzecek derecede insanları haşat ederdi. sokaklar ondan sorulurdu, bir serseriydi. baskın bir havası vardı. oldukça vahşiydi siyah gözleri babama nefretle bakarken. ilgimi çekiyordu işte, olmaması gerekti fakat ilgimi çok çekiyordu o zamanlar yoongi.


bir gün sarı lalelerimin arasında, sallanan koltuğumda oturmuş papatya çayımı yudumlarken kitabımın üstünden kaldırdığım gözlerimle gördüm onu. sarı saçları hummasızca dağılmış, elleri ve yüzü kızarık, elmacık kemiklerinin kenarlarını bir yıldız kümesi gibi süsleyen kabuklar ve umursamaz bakan siyah gözleri ile o çok... tapılasıydı işte. sanki kalbim içine milyonlarca dopamin enjekte edilmişti. kitabımın üstünden ara ara ona bakmıştım, babamın odası ise tam karşımda, birkaç metre ötemde, camlarla kaplıydı.


babamı dinlerken sıkılmış olacaktı ki gözlerimiz o an iki yıldızın galakside çarpıştığı an gibi kesişmişti. yemin ederim belki de beş gram olan aklım onun siyah, vahşi bakışları ile uçup gitmişti. kalbimdeki serotonin daha fazla kendini belli eder, kabanım içinde olmama rağmen beni titretirken yoongi gözleri ile beni düz bir şekilde süzmüş ve tekrar babama dönerek ara ara ona kitabının üstünden bakışlar atan gözlerime uğramıştı. o an, bana sıkı sıkı bakarken beni asla bırakmayacağını, gerekirse benim için ölebileceğini bile anlamıştım.


evimize girdi bir sonraki adımda, her zaman beni izlerdi o kara gözleri izinsiz bir şekilde. o bana baktıkça kendimi oldukça hoş hissederdim. bakışları başıma hiçbir zaman o varken kötü bir şey getirmeyecek gibi güvenle bakıyordu. babamın gözünde zamanla çok iyi yer etti. babam diğer satıcıları evinin köşesinden geçirmezken yoongi her iki akşamda bir bize geliyordu bile. onun geleceği zaman ona en iyi soojuları hazırlatıyordum. iyi beslenebilmesi için bir sürü çeşit yemek yaptırıyordum. 


her zaman akşam yemeklerinde onun karşısında, ona bir kere bile bakmaya cesaret edemeden oturuyordum.


çekiniyordum, min yoongi gizemliydi. yüzündeki yıldız kümelerinin oluşturduğu kabuklardan bana bakarken ki oluşan gizemli bakışlarına değin. her zaman siyah boğazlı kazağını giyerdi deri montu üstüne, sarı saçlarını bazen siyah yapardı, öyle daha fazla seksi olurdu. ona ilk kez saçlarını siyaha boyatıp ensesindeki nevermind dövmesini gözlerim önüne sunduğunda bakabilmiştim. fakat o nasıl bir görüntüydü ki kalbimi hâlâ ağzıma getirebiliyordu? parmakları uzun, oldukça kemikli ve damarlardan oluşuyordu. bembeyaz teni, şakaklarında şahlanan yeşil damarları, gerginlikle sıkışan burnu ve alev saçan gözleri öfkeli haliyle babama çarpmışken bir anda bana döndü.


elim ayağım birbirine dolanmış, ecel terleri dökmüştüm. kalbimin  nasıl ağzıma geldiğini bir ben biliyordum. bakmamam gerekti sanki ona. bakarsam başıma çok büyük bir bela alacak ve bu ikimizin sonu olacakmış gibi hissettim ama lanet olsun ki ona günden güne aşık olan bedenime, ruhuma söz geçiremedim. açlıkla ona baktım. bana baktı, uzun uzun kesişen gözlerimiz arasında kocaman bir enerji patlaması yaşanmış gibiydi. parmak uçlarıma kadar gerildim. ondan gözlerimi kaçırıp tekrar yemeğime odaklandığımda üstümdeki bakışları bana heyecanlı hissettirdi.


gece kış bahçeme indim, onu düşünmek ve sarı lalelerime onu anlatmak, biraz daha papatya çayı içmek için kabanımı ve battaniyemi alarak mickeyli geceliklerim, karışık açık kahverengi saçlarım ile panduflarımı taş zeminde yürüttüm. cam odanın kapısını açtığımda ellerimdekileri masanın üstüne bırakıp gaz lambasının içini tek bir kibrit darbesi ile ışıklandırdım. gözlerim sallanan sandalyemdeki bedene iliştiğinde korkarak battaniyemi sanki beni savunabilirmiş gibi göğsüme çektim. ama kahverengi kürelerime bakan gözlerin içindeki vahşiliği o kadar iyi tatmıştım ki kalbimin tekrar yerinden çıkacak gibi atmasını aldırış etmeden ona gülümsedim.


min yoongi, kendinden emin olan o sert bakışları ile beni izliyordu.


*


merhabalar, ben sem. ya siz ?

beni sevdiğin sürece ♠ yoonseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin