Siktir, ne?
Olduğum yerde çakılı kaldım bir süre. Ses tekrar etti.
"Kıpırdarsan mermiyi yersin!"
Yavaşça ellerimi indirdim. Çok güzel olmuştu şimdi. Her şey bitti derken bok yoluna girecektik. Derin bir iç geçirdim. Beş dakika önceki heyecanım yerini sinire bırakırken etrafın sessizliği bozuldu. Cam şişe kırılma sesi? Hızla arkamı döndüm. Taehyung'u görmeyi beklemiyordum. Aslında böyle yapmasını da beklemiyordum.
Yere yığılan bekçiye baktım. Bayıldığına emin olmalıydık. Yanına gidip ayağımla dürttüm, bayılmıştı. Derin bir iç çekip çatık kaşlarımla kafamı kaldırdım.
"Şöyle saçma bir kahramanlık yapmasaydın ağzına sıçmaya hazırlanacaktım."
"Rica ederim."
"Ee, bizim yere mi götüreceğiz şimdi bunu?"
"Daha iyi bir planın var mı hyung?"
"Kollarını tut."
Ben de ayaklarını kavradım. Başımıza bu çıkmıştı şimdi de. Sanki uğraşmamız gereken çok şey yokmuş gibi. En azından daha büyük bir durum olmadı diye kendimi içten içe teselli ederek ilerledim. Az ötedeki, uzun süre gözlerimin aradığı siyah Bugatti'nin bagajına bıraktık yavaşça. Arabaya binerken olacakları düşünmeye başladım. New York biletlerimizin yandığı yetmediği gibi ne yapacağımızı da bilmiyordum.
Camdan dışarı bakmaya başladım. Şimdi uçakta paralarımızı ne için harcayacağımızı düşünüyor olabilirdik. Kahretsin!
*Yarım saat sonra*
Sonunda bol düşünceli, bitmek bilmeyen yolumuzun sonuna gelmiştik. İçeri soktuğumuz gibi dışarı çıkardık bekçiyi. Gitmediğimizi gören adamlarımız bizi gördüğüne şaşırmıştı. Durumu açıklamaktan bile utanıyordum. Nasıl olur da yıllardır bu işi yapan biri dünyanın en boktan bekçi bozuntusuna yakalanmış olabilirdi. Her neyse, her neyse.
Kalın halatlarla sandalyeye bağlanmış bekçinin ağzına kalın siyah bandı da yapıştırıp beklemeye başladık. Kimsenin önümüzdeki ilk beş dakika için bile bir fikri yoktu. Yolda düşündüğüm tek fikri açıklamaya karar verdim. Aksi takdirde bir süre daha aşk dizilerindeki aşık çiftler gibi bakışıp duracaktık. Sinirleniyordum.
"Ailesiyle tehdit edip bizimle çalıştıracağız."
"Ne?"
"Doğru duydun diye düşünüyorum Taehyung."
"Sadece bu kadar saçma bir fikir sunmamış olmanı, yanlış duyduğumu düşünmek istemiştim."
"Daha iyi bir fikir bulundu da haberim mi yok?"
"Ailesini nasıl tespit edeceğiz? Bunlar bir anda olacak şey değil."
"Orasıyla da ben ilgileneceksem, neden burdasınız?"
Saçma tavırlarımın sorumlusu ben değildim. Geç gelen Taehyung'du. Şu an onun yüzünden burda debeleniyorduk. Daha beterini hak ediyordu ya, neyse.
Bir süre daha geçmişti. Paşamız sonunda uyanmıştı, ailesini tespit etmiştik bile. Sıra her şeyin kusursuz ilerlemesindeydi. En azından bu seferlik.
Çok debelendiği için ağzını açmaya karar verdim. Nasıl olsa şehrin en boş arazisinin en boş deposunda tek başımızaydık. İstediği kadar sayıp sövebilirdi. Hayattan bıkmış halimle dinleyebilirdim.
"YA BENİM BURDA NE İŞİM VAR ŞEREFSİZ HERİFLER. SİZ NE YAPTIĞINIZI SANIYORSUNUZ ŞU AN. DAVA EDECEĞİM HEPİNİZİ. SÜRÜNECEKSİNİZ, YALVARACAKSINIZ BANA."
"Aynen, şu sandalyeden bir kurtul yaparsın hepsini salak."
Dikkatle baktı gözlerime. Hızlı hızlı soluk alıp veriyordu. Sinirden titremeye başlamıştı. Bu dik bakışlarını görünce dudaklarım yukarı kıvrılmaya başladı. Halatlarla bağlandığını ve bir sürü silahlı adamın arasında olduğunu hiçe sayarak küfürler etmesi, cesaret gerektiriyordu. Ama aptal cesareti.
Bir süre daha bakıştık. Gözleri güzeldi. Kahverenginin en koyu tonu olmaya aday, çok büyük olmayan ama kaşlarını çattığı için daha da küçülen güzel gözleri vardı. Açıkçası çok da umrumda değildi. Ama derin derin bakınca dikkatimi çekmişti. Her neyse, sıra planı anlatmaktaydı.
"Çok uzun konuşmaya gerek yok. Bundan sonra bizimlesin. Adamlarım sana genel kuralları, yapman ve yapmaman gerekenleri anlatacaklar. Kurallar dışına çıkarsan istemediğin sonuçlarla karşılaşırsın. Şimdi uykuna geri dön uyuyan güzel."
Bugünlük bu kadar aksiyon yeterdi. Eve gidip sıcak bir duş almak istiyordum. Sonra da siktiğimin işine tekrar ve tekrar devam etmem gerekiyordu. En azından bir süre daha.
"Sizin gerizekalı hırsız topluluğunuzda olacağım şakasını nerden uydurdun bilmiyorum ama komikmiş, güldüm."
Sesin geldiği yöne doğru şaşkın bir şekilde döndüm. Bu aptal cesareti bile değildi. Yapmaması gerekeni yapıyordu. Ailesiyle tehdit edilince sesini kesse kendi için iyi olabilirdi. Alaycı bakışlarına karşılık alaylı ses tonumla olacakların kısa bir fragmanını geçtim.
"En değer verdiğin insanların sonsuzluğa karışmasını isteyecek kadar salak olmadığını düşünmek istiyorum. Şansını zorlama istersen."
Gözlerini kocaman açmaya başlamıştı bile. İzlemeden arkamı döndüm. Bu ona ufak bir uyarıydı sadece. Ağzını yerli yersiz kullanmamasına dair ufak bir uyarı.
Ares online gençler. Mekanın sahibi geri döndü falan filan. Gerçekten yazmak istediğim bir kurgu, bölümü bu kadar geç yazmamın sebebi gerçekten yazması sıkıcı kısımlarının başta olması. Bu bir iki bölüm böyle uzun süre sonra gelse de üçüncü daha kısa sürede gelecek. Umarım istediğim gibi olur. Ares şimdilik kaçar. İyi geceler, Sope ile kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Like This Boss $ Yoonseok
Fanfiction•Yoonseok• - İnsanlara kendini araba tamircisi olarak tanıtan ama sahte para dolandırıcılığı yapan bir çetenin lideri olan Min Yoongi her zamanki gibi işini yapmaktadır. Fakat bu sefer hesaba katmadığı bir güvenlik görevlisi işlerini bulandıracaktır...