"Artık çok bitkin hissediyorum. Evdeki kavgalardan, babamın sesinden, annemin ağlamasından, Allah'a yalvarmaktan bıktım. Allah'ım duy sesimi artık. Bitir evdeki bu kavgaları, bitir dertlerimizi, yalvarırım."
Ufuk 12 yaşında, ufak tefek, siyah saçlı, iri gözlü bir çocuktu. Henüz hiçbirşeyin farkında olmasa da evdeki tartışmaların, babasının o kalın sesi ile bağırmasının ve annesinin dayak yemesinin farkındaydı. Bunu değiştirmeyi o kadar çok istiyordu ki bunun için en sevdiği oyuncak ayısını bile verebilirdi. Ayısına Tuğrul ismini vermişti ve evdeki kavgaları duymamak için tüm sevinçlerini, okuldaki yaşadıklarını ve tüm sıkıntılarını bağıra bağıra odasında Tuğrul'a anlatıyordu. O, Ufuk'un en yakın arkadaşıydı. Geceleri onunla yatar sabahları onunla kalkardı. Çok iyi hatırlıyordu. 11 yaşına girdiği gün babası ilk defa gözleri kıpkırmızı olmadan, kelimeleri yutarak konuşmadan, elleri titremeden ve sendelemeden yürüyerek elinde koskoca kıpkırmızı bir hediye paketi ve bir yaş pasta ile gelmişti. Belki de ailesi ile birlikte geçirdiği en güzel gün buydu. Evin tek çocuğuydu ve kendisini çok yalnız hissediyordu. Ailesinden başka kimsesi yoktu ve ailesi onunla neredeyse hiç ilgilenmiyordu. Genellikle evde özel günler kutlanmaz, yaş pastalar yenmez, kolalar içilmezdi ama o gün babası hiç hayal edemeyeceği şekilde eve girdi. Çok mutlu hissediyordu kendini ve koşarak babasına sarıldı ve heyecandan ipince çıkan sesi ile "Baba, bunlar benim için mi?" dedi. İlk defa sarılıyordu babasına ve hatırladığı kadarıyla babası ilk defa gülümsüyordu ona. Ufuk'ta bu yaşında bunu çok iyi biliyordu. Annesi ilk defa bu kadar mutluydu.
"Ailem beni seviyor." dedi Ufuk en yakın dostu Tuğrul'a.
Ufuk'un okulda hiç arkadaşı yoktu. Kim bay kırışık gömlek ile, bay yırtık ayakkabı ile, bay uzun ve pis tırnak ile arkadaşlık yapardı ki? Okuldaki tüm alay konusunun, gülüşmenin kaynağı Ufuk'tu. Birgün en yakın dostunu bulabildiği bir olay yaşandı. Okul çıkışıydı, yine yırtık ayakkabılarım görünmesin diye zil çalar çalmaz koşar adımlarla sınıfı terketmeye kalktı Ufuk. Merdivenleri indi ve tam okul kapısından çıkacakken arkasında bir ses işitti. "Lan köylü ne bu acele? Yanıma gel lan çabuk!". Kimin sesiydi ki bu? Ufuk arkasını döndü ve bir bakış attı sese doğru. Tabi ya başka kim olabilirdi ki? Okulun serseri tiplerinden Burak'tı bu. Hiç duymamış gibi yapmak istedi ve aniden önüne dönüp adımlarını hızlandırdı. Arkasından geleceğini adı gibi biliyordu ama başka şansı yoktu ona karşılık veremezdi. Eğer ona karşılık verirse hergün yakasından ayrılmazdı belalar. Adım sesleri kulağında yankılanıyordu. Yalnız o kadar hızlı yürüyordu ki bu sesler kendi adımları mı yoksa arkasından takip ettiğini tahmin ettiği Burak'ın adımlarımı seçemiyordu. Yorulmaya başladı ama okulun etrafı neredeyse bitmişti şimdi de mahalledeydi zaten kahvede amcalar felan vardı. Ara sokağı döner dönmez de eve girecekti. Bu sırada bir sıcak nefesi ensesinde, bastıralamaz korkularını ise yüreğinde hissetti Ufuk. "Sana yanıma gel demedim mi lan!" sesi Ufuk'un duyduğu son sesti. Sese doğru döndü ve gerisi karanlıktan ibaretti. Dayanılmaz bir acı hissediyordu suratında ve yerede çoktan düşmüştü. Kalkmaya çalıştı ama güç bulamadı kendinde, ya da bir yumruk yemekten daha korkuyordu. Gözlerini yavaşça araladığında bir elin kendisine doğru uzandığını gördü. Eli uzatanı iyice bir süzdü Ufuk. Kendince yaşça büyük, uzun boylu, kabarık kulaklı, kısa saçlı birisiydi ve "Kalk hadi. Birşeyin var mı?" dediğini işitti. Ufuk yabancının elinden destek alarak ayağa kalktı ve ne tepki vereceğini kestiremedi. Sadece şaşkın bakışlarla karşısındaki uzun boylu adamı izliyordu. Sonra konuşması gerektiğini düşündü ve "Teşekkür ederim." diyebildi sadece.
- Ben Tuğrul. Olayı uzaktan gördüm ve geldim. Burak'ı tanırım serserinin tekidir. Merak etme ben dersini verdim birdaha yanaşmaz sana.
-Ben... ben hiçbirşey yapmadım ama. Eve gidecekken o geldi peşimden ve...
-Biliyorum. Hadi ben ismimi söyledim sende söyle de tanışalım.
-Ufuk.
-Tamam Ufuk. Bundan sonra ne sorunun olursa bana gel. Kimse birşey yapamaz sana.
El sıkıştılar ve Tuğrul ayrılmak için arkasını döndü. Ufuk bir gariplik seziyordu ama bulamıyordu. Sokağı döndüğünde aklına geldi. Tuğrul'unda eli titriyordu tıpkı babasının elinin titrediği gibi. Babam gibi sinirli herhalde diye düşündü ama hiçbirşey bilmiyordu. Tuğrul'da, babasıda bir uyuşturucu bağımlısıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bazen Öldürmek Güzeldir
Mystery / ThrillerKüçücük bir çocuğun koskoca dünyada yapayalnız oluşunun hikayesi. Hergün kendisinin ve annesinin yediği dayaklar, arkadaşları tarafından ezilmesi ve bunlara rağmen Ufuk'un hiç bitmeyen bir baba sevgisi. Öldürmek her zaman aykırı bir eylem değildir...