Ufuk yeni okulunda, yeni şehrinde hayatına başlamış, tertemiz sayfa ile hayata yeniden sarılmıştı. Okul kayıtları yapıldıktan sonra devlet yurduna da kayıtlarını tamamlanmıştı. Hatta okulda ilk sınavlarını dahi olmuşlardı. Ufuk'un hayatı yeniden düzene girmişti. Zifiri karanlık dünyasında kızıl bir güneş gibi yeni bir ışık doğuyordu sanki. Dersleri çok güzeldi, öğretmenlerini çok seviyordu ve onlarca arkadaşı vardı artık. Hem okulda, hemde yurtta onlarca arkadaş edinmişti. O ezik, bay kırışık gömlek, yırtık ayakkabılar gitmiş yerine derslerine ilgi gösteren, başarılı bir çocuk gelmişti. Arkadaşları ile futbol maçları yapıyor, oyunlar oynuyor ve akşamları çok gülüyorlardı. Önceden normal bir arkadaşı dahi olmayan birisinin şimdi en yakın arkadaşım diyebileceği birisi vardı. İsmi Ömer'di. O da tıpku kendisi gibiydi. Güneşli bir yaz havasındaki basit, sessiz ve kimsenin farketmediği bir gölge. En yakın arkadaşı Ömer'i çok sevmişti fakat bir kötü yanı vardı Ömer'in... Akşamları bir tane sigara içiyordu ve ondan sonra o efendi Ömer hep şakalar yapıyor, Ufuk'u ve etrafındaki herkesi eğlendiriyordu. Ömer o sigarayı içtikten sonra o efendiliği, karakteri bir anda siliniyor, sanki başka biri oluyordu ama Ufuk bundan şikayetçi değildi çünkü çok eğleniyorlardı. Bir kaç defa Ufuk'a da içmesini teklif etmişti ama Ufuk bunu asla kabul etmemişti. Belki de aklına Tuğrul abisi geliyordu hep. Onun sigaraya benzer birşey yüzünden ölmesi ve bunu kabullenememesiydi reddedişinin tek sebebi. Herkes Ufuk kadar keskin kararlar veremiyordu tabi... Yurt arkadaşlarının çoğu başlamıştı o zehire. Başlarının döndüklerini söylüyorlar, olmayan bir nehir gördüklerini, ya da insanların çift göründüklerini söylüyorlardı. Herkes sözde mutluydu ama nasıl devam edecekti böyle? İşler garip bir hal alıyordu. Sokakta ki herkes sigara içiyor ama herkes yurttaki arkadaşları gibi olmuyordu. Hayali şeyler görmüyor, insanlar çift görünmüyordu. Ufuk, "Yaşımız küçük o yüzden mi? Yok ama nereye kadar? çok zaman önce başlayanlar var alışmaları gerekirdi. Neden o zaman neden?" diye düşündü.
Yurt anonsu ile kendisine gelen Ufuk ne olduğunu anlayamadı. İsmi neden anons ediliyordu ki? Odasından çıktı ve merdivenleri yavaş yavaş inmeye başladı. Bir telaş vardı içinde sanki, Bastıramadığı adrenalin vücudunun her yerini işgal ediyordu. Aşağı indiğinde kel, bodur güvenlik görevlisi onu yanına doğru çağırdı.
- Ufuk sen misin?
- Evet abi benim.
- Sana bir telefon var. Annendenmiş.
- Anne, anneciğim nasılsın? (Gözleri ışıldamıştı Ufuk'un... Ailesi onu merak ederek aramıştı.)
- Oğlum nasılsın? (Sesinde bir durgunluk vardı.)
Kesin yine babam dövmüştür diye düşündü Ufuk.
- İyiyim anneciğim. Biliyor musun derslerim çok iyi. Hepsi 5.
- Ufuk sana birşey söylemem gerek.
- Ne oldu anne söyle.
(Ağlıyordu Gülseren Hanım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.)
- Baban... Baban... Baban artık yok Ufuk gitti. Bizi bırakıp gitti. Ufuk, baban öldü!!!
- Babam mı? Babam öldü! Benim babam öldü!
Söylediği son kelimlerdi. Önce telefon ardından Ufuk düştü paramparça yerlere.
"Baba? Sen misin? Ama annem öldü demişti. Yaşıyor musun? Canım babam benim."
Doktor Ufuk'un sayıklamalarını dinledi ve üzüntüyle başını öne doğru eğdi. Gözlerinden yaşlar süzüldü ve pencereden gelen rüzgar ile yanaklarında hafif bir nem bıraktı. 12 yaşında ki bir çocuğa babasının aşırı doz eroinden öldüğü nasıl söylenirdi ki? Babasının öldüğünü kabullenmesi bile yıllar alacakken, eroğinden öldüğü, bağımlı bir babası olduğunu kabul etmesi kaç asır alacaktı?
(Görüşleriniz önemli)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bazen Öldürmek Güzeldir
Misteri / ThrillerKüçücük bir çocuğun koskoca dünyada yapayalnız oluşunun hikayesi. Hergün kendisinin ve annesinin yediği dayaklar, arkadaşları tarafından ezilmesi ve bunlara rağmen Ufuk'un hiç bitmeyen bir baba sevgisi. Öldürmek her zaman aykırı bir eylem değildir...