AŞİRET 1. BÖLÜM

1.3K 20 0
                                    

        Sürdükleri bu gövçebe hayatında ,iskitler gibi mevsimden mevsime bölge değiştirirlerdi.Aşk,hayal kurma ,din ve toprak üzerinde yaşayanlara yeter gelmeyince sık tekrarlanmayan savaşlar.Guruptan sonra parlak gökyüzüne bakarak gelişen astronomi;kabilenin geleneklerini ,masallarla karıştırılarak anlatılan efsanevi ve destanevi şiirler,bu halkların yegane sanatlarıydı.

       Aşiretler topluluğu milleti ve ırkı meydana getiriryordu.Bu aşiretlerin ,ırkların ,milletlerin başlarında mutlak otorite toplandığı halde ,bu otoriteyi hiçbir zaman aşırı derecede tatbik etmezler,aile geleneklerine benzer şekilde ,yani belli başlı aile yada aşiret şefleri ile danışarak hüküm sürerlerdi.sülale ve monarşi haline gelmeleri,ancak büyük ordulara yaptıkları seferlerde fethettikleri ülkelerde yerleştikleri vakit olurdu.O zaman git-gide geleneklerini değiştirirler ;aşiretler kaybolurken,halklar teşekkül eder,krallıklar kurulur,kendilerini halka adayan sülaleler,siyasi iktidarın ilahi temsilcileri,tanrı'nın yer yüzündeki gölgeleri olurlar.

   Yazımızı,önce islamiyeti kabul edip,suriye'ye gelen ve hicri 627,yıllarında, miladi 13. asırda,adım adım küçük asyayı fetheteden ve Osmanlı imparatorlugunu kurandiğer türklerle sınırlayalım.

     Miladi 1285 yıllarında koya'daki selçuklu sultanı,dağınık türk topluluklarından biri olan Ertuğrul'un aşiretine kara dağlar yörresinde ,otlaklar ülkesi denilen,Ankara şehrinden pek uzak olmayan ,karadeniz ile akdeniz arasındaki işlenmemiş toprakları verdi.Ertuğrul ve ellibin adamına bu toprakların bağışlanması,moğol istilası sırasında gösterdikleri yararlılıktan dolayı gerçekleşmiştir.Ertuğrul'a fazladan ,ssaraycık kentinin idareside verildi.bu ülke eski Frigyanın bulunduğu yerlere rastlanıyordu.Bugün haçlı seferlerinde önemli yeri olan Eskişehir ozaman ki adıyla Dorylee kenti yakınlarında,bahçe ve bağların süslediği bir yamaçta,Osmanlıları vaad edilen topraklara götüren Ertuğrul'un kabri bulunmaktadır.Bu türbenın civarında,Osmanlı Türklerinin babası ve Ertuğrul'un oğlu osman'ın sevgilisinin yaşadığı itburnu kasabası vardır.Daha ilerde inönü yakınlarında ,Osman'ın silah arkadaşlarından birinin adını taşıyan Akbıyık kenti bulunur.

   Frigya dağlarının ortasında,bu vahaya yerleşen Ertuğrul,bir gece bir rüya gördü.Rüyasında,yabancı topraklarda ilerlerken Tanrı'nın sevgili kulu olan dervişlerden birinin yanına konuk oluyordu.Yatacağı odanın birinde duvara asılı kitap dikkatini çekti.

         -'Bu kitap ne 'diye sordu Ertuğrul

         -'Bu Tanrı'nın kelamı kur'an-ı kerim'diye cevapladı derviş

   Yaşlı adam çekilince duvardan gizlice kitabı aldı ve bütün gece ayakta gözünü kırpmadan okudu.Şafak sökerken,uykuya dalınca,Rüyasında ilahi bir ses işitti:

         <Madem benim kelamımı bu kadar hürmetle okudun,oğulların ve torunların ebediyyen  bu topraklar üzerinde saygı göreceklerdir>

      Bir süre sonra Ertuğrulun oğlu Osman dünyaya geldi.Savaşacak ve sevecek yaşa gelince babasının mirası üzerinde kahramanlığı ve iyiliği sayasinde gönülleri  fethetti.Suriye toroslarında adana doğumlu bir bilgin Arap şeyhi,İtburnu kasabasına gelerek Türk'lere ülke yönetme yasalarını öğretti.Bu bilgini sık sık ziyaret eden Osman , gözlerin zenginliği anlamına gelen şeyhin malhatun adlı kızını gördü ve beğendi.Edabalı adlı şeyhten kızını evlenmek üzere istedi.Osmanın sülalesinin gözüpekliğinden ve tanınmamış olmasından dolayı şeyh kızının saadeti için malhatunu vermedi.Sabır tanrının katında en fazla mükafat gören şey olduğu için Osmanın sebatı Edabalının yüreğine dokunuyordu.

         Birgün ,kederli fakat eskisi kadar sebatlı Osman,Edabalıya gelerek o gecelik konuğu olmak istedi;hiç olmazsa malhatunu bir anlık görmek istiyordu.o gece Ertuğrulunki gibi bir rüya gördü.Bu rüyada Edabalının gögsünden çıkan dolunay,gelip kendi gögsünün üzerine konuyordu;sonra, önünde bir ağaç önünde peydah oluyor ,dalları süratle büyüyerek,üç kıtanın asya,afrikave avrupanın ufuklarına dogru uzanıyordu.Dört büyük dağ Kafkas ,Atlas,Toros ve Hemus (Balkan),ağacın yüklü dallarına alttan destek oluyordu.Dağların eteklerinden ise nehir doğuyordu :dicle ,nil ,fırat ve tuna yataklarına , giderek genişliyor ve yeşil otlakları,sarı başaklı tarlaları,kara ormanları katediyor,dört deniz üzerinden gemiler taşıyarak dökülüyordu.kuleler kaleler,kubbeler,minareler,dikilitaşlarve piramitler,gül ve servi agaçları ile bezenmiş ovaların etrafında hilal şeklinde bir taç meydana getiriyorlardı.İlahi bülbül seslerine benzeyen melodilerle,duaya çağrıla,bu yüksek binalardan her tarafa yayılıyordu.birden agacın uçları mızrak ve kılıç ucu gibi parıldamaya başlıyorlar,ani esen rüzgarlarla istanbula dogru yöneliyorlardı,derken istanbul iki zümrüt arasında parıldamaya başlıyordu. Bu Osman'nın dünyanın başkenti ile evlenmesini gösteren bir yüzüktü ve uyandığında yüzüğü parmağında gördü.  

OSMANLI İMPARATORLUĞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin