AND THE WOLVES ALL CRY // PART 2

588 32 27
                                    

vaktiniz varsa ilk partı tekrar okuyup bütün yapın bence. 'ben hassas bir ruhum' diyen varsa yanına küçük bir peçete alıp okumaya başlayabilir, çevirisi nasıl oldu bilemem ama orjinali okurken ben çok ağlamıştım. yorumlarınızla yeşillendirebilirseniz çok mutlu olurum :)

*

Kafası duvara çarptığında vücudunu sarsan bir şokla uyandı. Zemin ayaklarının altında sallanıyordu. Gözlerini kırpıştırdı ve koku beynini vurdu; hava kokudan ibaretti, gözlerini sulandırıyordu. Nerede olduğunu fark etti. Bu bir trendi. Bir trenin içindeydi ve ne olduğunu hatırladı.

Onu neden öldürmediklerini bilmiyordu, ama öldürmemişlerdi. Harry'ye ne olmuştu? Ah, Tanrım.

Oğlunu bulması gerekiyordu.

Ayağa fırladı, fakat ona bir dalga gibi çarpan acı sendelemesine neden oldu. Tüm bedeni acıyla zonkluyordu. Ama kendini sakin kalmaya zorladı, sabit kalmaya, ve gözleri loş, nemli vagona alışmaya başlıyordu. En az iki yüz insanla birlikte tıkış tıkıştı ve hepsi hissiz, boyun eğmiş ifadelerle oturuyordu. Lily içlerinden tek bir kişiyi bile tanımıyordu.

Tren birden sarsıldığında dayandığı yerden kaydı, fakat duvara koyduğu eliyle kendini tutabildi, tekrar oturduğu yere çöktü. Harry'ye odaklanması gerekiyordu. Onu bulması lazımdı.

Oğluna ne yapmış olabilirlerdi? Lily'ye ne yapmışlardı? Neden hala yaşıyordu? Başka kim yaşıyordu? James. James hayattaydı, Sirius ile birlikte kaçmıştı. Ya Yoldaşlıktaki diğerlerine ne olmuştu?

Harry, hatırladı. Harry'yi bulmalıydı. O bir bebekti, kendi kendine bakamazdı ki. James'i de bulacaktı ve Sirius'u da; direniş tekrar bir araya gelecekti. Çatışma devam edecekti. İlk önce Harry'yi bulmalıydı. Onu bulmaya odaklanmalıydı. Derin bir nefes aldı.

Lağım gibi kokuyordu. Nefesini ağzından alıp vermeye başladı.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Burnunun kırılmış olabileceğini düşünüyordu, şakağındaki kurumuş kan ise kötü bir kesiği örtüyordu. Birkaç kaburgasının da kırılmış olduğunu düşündü, ama acı dayanılabilirdi. Asası yanında yoktu. Etrafındaki insanlarla konuşmayı denedi, ama trenin onları nasıl götürdüğünü sorduğunda onu duymuş gibi değillerdi. Sadece bir kadın cevap vermeye zahmet etti. "Alt Mıntıka." dedi.

Cevap Lily'nin nefesinin kesilmesine sebep oldu, fakat başını sallamayı başardı. "Teşekkür ederim."

Alt Mıntıkaya giden trene konulmuştu. Etrafındaki insanlar sadece kirli kana sahip oldukları için buradaydı ve Ölüm yiyenler Lily'nin de onlarla birlikte Mıntıkaya götürülmesini uygun bulmuş olmalıydı. Ait olduğu yer orasıydı. Nasılsa Azkaban'da tedavi olması gereken bir safkan değildi ve onu öldürmekle zahmete girmek de istememiş olmalıydılar. Bu daha olaydı, daha faydacıydı.

Başka bir şey sormadı.

Diğerlerinin yanında valizleri vardı, kucaklarında tutmuşlar ya da ayaklarının arasına itmişlerdi, ne kadarını toplayabildilerse o kadar olan azıcık mallarıydı. Lily eşyalarını tutmalarına izin verilip verilmeyeceğini merak etti.

Tren durmak için yavaşlayana kadar saatler geçti, ondan sonraki bir saat de kapı açılmamıştı. En sonunda dışarı güdüldüklerinde, gürültülü, berbat bir kaos insanlar ailelerini bulmaya çalışırken hüküm sürüyordu. Güneş Lily'yi körleştiriyordu ama kendi ailesini bulması lazımdı. Eskiden oğlanlarını kafalarının üstündeki siyah saçlarından kalabalıklarında kolayca ayırt edebileceğini iddia ederdi.

James Potter+Lily Evans AU'sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin