11'

26.5K 2.7K 564
                                    

taehyung'un üstünde kolları ellerini kapatacak kadar uzun gelen yeşil bir kazak vardı, muhtemelen namjoon hyungun kazağıydı, altına siyah bir eşofman giymişti ve ayaklarına da ayıcık şeklinde pofuduk terlikler. on beş dakika karlı havada beklediğim için titreyen vücudumun aksine, o öyle sıcacık gözüküyordu ki sarılsaydık hiç geçmeden beni ısıtabileceğini düşündüm. kahverengi saçları birbirine karışmış, yanakları evin içindeki sıcaklıktan olsa gerek hafifçe pembeleşmişti. kapının arkasından kafasını hafifçe çıkarıp tedirgin bakışlar atıyordu bana.

kısık bir sesle "içeri gel." dediğinde şaşkın gibi dikildiğimi fark edip içeri adım attım. taehyung kapıyı kapattıktan sonra "her yerin kar olmuş." diye mırıldanıp hızlıca montumun omuzlarındaki karları silkeledi. evin koridoruna doğru tedirgin bir bakış atıp "beni takip et, ama ses çıkarmamaya dikkat et tamam mı?" dedi. "annemleri uyandırmak istemiyorum."

başımı sallayarak onayladım. taehyung sessiz adımlarla içeriye süzüldüğünde onun gibi sessiz olmaya dikkat ederek arkasından gittim. koridorun sonundaki odanın içine girdiğimizde kapıyı kapatıp ardından iki kez kilitlemişti. kapı kilitlendiğinde biraz daha rahatladığını fark ettim. uzun kâhküllerinin arkasından bana bakarak "ne zamandır evin önündeydin? burnun kıpkırmızı olmuş." dedi. "titriyorsun resmen. kaloriferin önünde oturma-"

bir adım yaklaşıp kollarımı boynuna doladığımda sözü yarım kaldı. onu gördüğümde düşündüğüm şeyin doğru olduğunu anladım, gerçekten ona sarılmak içime ılık bir hissin akmasına sebep olurken anında sıcacık hissetmiştim. taehyung ani hareketimle şaşırmıştı ama birkaç saniye sonra o da ellerini yavaşça sırtıma koydu. geldiğimden tek kelime söylemediğimi fark ettim. onu gördüğümden beri uyuşmuştum resmen. sabahtan beri onun için endişelendiğimden gerginlik içindeydim, o yüzden karşımda görünce rahatlamayla karışık bir uyuşukluk sarmıştı bedenimi.

rahatsız olmaması için sarılmayı fazla uzatmadan geri çekildim. yüzlerimiz hâlâ biraz yakındı. "üzgünüm, çok endişelendiğim için kendimi tutamadım." dedim açıklamak adına. taehyung gözlerini kaçırmıştı. benden bir adım uzaklaşıp "montunu almamı ister misin?" diye sordu. "teşekkürler," diye mırıldanıp montumu çıkararak ona doğru uzattım. montumu alıp odasındaki askılığa asarken "kaloriferin önündeki pufun üstüne oturursan ısınırsın." dedi bana bakmadan, hâlâ üşüdüğümü sanıyordu. onu rahatlatmak için kaloriferin önündeki mor pufun üstüne oturdum.

odası küçüktü, içi de tıpkı kendisi gibi düzenliydi. sıra arkadaşı olduğumuz için bütün defterlerini nasıl düzenli tuttuğunu, kalemlerini renklerine göre dizdiğini biliyordum. kitaplığındaki kitaplar da renklerine göre ayrılmıştı, duvarlara da ders notları yazan renkli kağıtlar yapıştırmıştı. ben odasını incelerken o da çalışma masasının önündeki sandalyeyi karşıma çekip oturmuştu. yüzüme bakmadan kazağının uzun kollarıyla oynuyordu. bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum. kelimeleri özenle seçerek konuştum.

"benim yanımdayken okuldakilerin tepkisinden çekinmene gerek yok, sana bir şey yapmalarına asla izin vermem tae."

başını kaldırıp bana bakmamıştı ama yanaklarındaki pembeliği görebiliyordum.

"benimle takılman okuldaki ismin için iyi olmaz, bunu sen de biliyorsun." dedi kısık sesle. sanırım hâlâ evdekilerin duyabileceğinden endişeleniyordu.

"okuldaki ismim umrumda değil." dediğimde taehyung bu sefer kafasını kaldırıp bana baktı. kaşlarını hafifçe çatmıştı. "takım kaptanlığını kaybedebilirsin, öğretmenlerin gözündeki imajını da." konuşurken sakin olmaya çalıştığı belliydi. "seneye üniversite sınavına gireceksin. bunlar da mı umurunda değil?"

"değil." dedim kararlılıkla. taehyung sinirle "senin değilse benim umurumda." dedi, derin bir nefes aldı sonra. "benim yüzümden bunlar olursa kendimi berbat hissederim, anlıyor musun?"

seni seviyorum. incindiğini, üzüldüğünü görmeye dayanamam. düşündüklerimi en basit hâle getirip "seni umursuyorum tae, lütfen." beni kendinden uzaklaştırması en büyük korkumdu. "hırpalandığını görmek istemiyorum. yanında olmama izin ver."

başını iki yana salladı. "anlamak istemiyorsun." baş parmağıyla kendini işaret ederek "kyung gibi çocuklarla kendimi bildim bileli uğraşıyorum ben." dedi. "onlarla başa çıkabilirim. zayıf gözükebilirim ama onlara dayanabilirim. benim dayanamayacağım şey..." yaşlarla dolmaya başlayan gözleriyle bana bakıyordu. "senin de benim maruz kaldığım şeyleri yaşadığını izlemek olur. bu yüzden, beni gerçekten umursuyorsan eğer, okulda benden uzak dur."

"taehyung..."

sandalyesinden kalkıp "daha fazla ısrar etme jungkook." dedi. sol gözünden yanağına akan gözyaşını görünce oturduğum yerden kalkıp onu kendime çekerek sarıldım. başını koyup omzumda ağlamaya başladı. sırtını okşayarak "tamam, tamam taehyung. dediğini yapacağım." dedim. o an taehyung'un gözyaşlarına dayanamadığımı anladığım andı. ben de ağlamamak için kendimi sıkıyordum. omzumda içini çekerek ağlarken "hâlâ mesajlaşabiliriz," dedi tatlı sesiyle. "b-belki bazen buluşup birlikte kurabiye yaparız yine. olmaz mı?" başımı sallarken "olur tae, olur." dedim hızlıca. artık ben de ağlıyordum. ondan uzak durmayı kabul ettiğime inanamıyordum.

taehyung omzumdaki başını kaldırıp yaşlarla ıslanmış uzun kirpikli gözleriyle bana baktı. hâlâ kollarımın arasındaydı. buna rağmen kirpiklerini öpüp onu sakinleştiremiyordum. "özür dilerim." diye mırıldandığında ellerimle ıslak yanaklarını sildim.

"ben özür dilerim taehyung, keşke insanlar daha iyi olabilselerdi."

♡♡♡

faceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin