17

22.5K 2.4K 1.3K
                                    

"jungkook, sakin ol."

başımı çevirip beni sakinleştirmeye çalışan jimin'e bakamadım bile, tek gördüğüm taehyung'du. yine tek başına bir bankta oturuyordu. önünde kalın bir ders kitabı ve üstünden çıkan dumanları soğuk sayesinde görebildiğim kahvesi vardı. bir elini üşüdüğü için karton kahve bardağına sarmıştı, diğer eliyse kitapta önemli gördüğü yerlerin altını çizmek için kullandığı fosforlu kalemini tutuyordu. boynuna doladığı kırmızı atkı ağzını örtse de soğuktan kızaran yanaklarını örtmüyordu. başını eğerek kitaba odaklandığı ve iyice uzayan kâhkülleri onu gizlediği için yüzünü tam olarak göremiyordum. bahçeye çıktığından beri sadece bir kez göz göze gelmiştik, hemen bakışlarını kaçırmıştı. beni görmek istemediğini biliyordum ama temiz havada ders çalışmayı sevdiğini de biliyordum. bu yüzden kyung'un bahçede olmayışını fırsat bilerek çıkmış olmalıydı. yüzüme bakmasa da onu doya doya izleyebileceğim için mutlu olmuştum ki, bam. kyung ortaya çıkmaya karar vermişti. en az onun kadar pislik iki arkadaşıyla birlikte taehyung'un hemen yanındaki banka oturmuşlardı. bunu kasıtlı yaptığını biliyordum, tek amacı onu rahatsız etmekti. onu takımdan attırdığımdan beri tek eğlencesi taehyung haline gelmişti. şimdi de yanındakilerle bir şeyler konuşuyor, yüksek sesle kahkahalar atıyordu. bulunduğum köşeden net olarak duyamasam da söylediği şeylerin taehyung'u rahatsız ettiğinin farkındaydım. sinirli olma sebebim buydu. gerçekten çabalıyordum. kalkıp kyung'un suratını yumruklamamak için çok çabalıyordum çünkü taehyung'la aram zaten iyi değildi ve bunu yaparsam bana tamamen küserdi. ama sabrım taşmak üzereydi ve dakikalar sonra taşmıştı da. kyung bağırarak bir laf daha attığında, her ne söylediyse taehyung kitabını kapatıp kolunun altına alarak ayağa kalkmıştı. diğer eline kahvesini alıp hızlı adımlarla okulun girişine ilerlerken yüzünü gördüm, işte o an sabrımın sonuna geldiğimiz andı. taehyung'un gözünden akan yaşı gördüğümde artık hiçbir şey umrumda değildi.

"sakın karışmayın." dedim endişeyle suratıma bakan arkadaşlarıma. suratım öfkeden yanıyordu. yoongi'nin arkamdan "jungkook!" diye seslendiğini işitsem de durmadım. kyung onun yanına ilerlediğimi fark edince yüzüne çirkin bir sırıtma yerleşmişti. ah, suratını dağıtmayı ne de çok isterdim. ama hayır, onun için daha güzel bir planım vardı.

"merhaba kaptan," dedi gülerek. "neden kızgınsın? bu hafta antrenmanlara gelmediğim için mi? unuttun mu yoksa? beni takımdan attırmıştın."

"unutmadım." yüzüme onunki kadar iğrenç bir sırıtış yerleştirdim. "seni atmaması için koça bir sakso çekmediğin kalmıştı, nasıl unutabilirim?"

yüzündeki gülümseme silinmese de sinirlendiğini gözlerindeki ifadeden anlayabiliyordum. hoseok, yoongi ve jimin yanımıza gelmişti. karışmayın dediğim için karışmayıp beni izliyorlardı ama tek hareketimde dalmaya hazır olduklarını biliyordum.

"biliyor musun, neden kızgın olduğunu biliyorum." dedi kyung ayağa kalkıp karşımda dikilmeden önce. "şu ibne çocuk yüzünden. onu orospun mu yaptın bilmiyorum ama onun yüzünden olduğu kesin."

hayır, beni kışkırtmasına izin vermeyecektim ama kışkırtılmak için hazır olan yoongi "piç!" diye çığlık atarak öne atılmıştı, neyse ki jimin'le hoseok onu kollarından tutup zapt ediyordu. "sakın karışmayın." diye tekrarladım onlara.

"belki de sadece sana kızgınımdır kyung." dedim. biraz daha yaklaştım. burunlarımız neredeyse birbirine değiyordu. "belki seni takımımda istemememin nedeni sadece sensindir. antrenmanlara sürekli geç kalman olabilir. ya da takım içinde futbolda hiçbir başarın olmadığı için, hm? gerçi senin neyde başarın var ki?"

kyung omuzlarımdan ittirip "laflarına dikkat et jeon!" diye bağırdığında insanların merakla etrafımızda toplanmaya başladığını görüyordum. kyung yakınıma gelip fısıldadı. "yoksa o çocuğu siktiğini herkes öğrenir, anladın mı?"

faceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin