Etrafta tozlu kitaplardan başka hiçbir şey yoktu. Sanırım dönemin ilk nöbetçileriydik. Çünkü buraya en az bir aydır kimsenin girmediğine bahse girebilirdim. Allah'tan temizliği biz yapmıyorduk. Okulda görevliler kitapları temizlerken biz de tenefüste gelenlerle ilgileniyorduk. Ama şimdi ders zamanıydı. Doruk yarım saattir hiç konuşmamıştı. Ve sonunda görevlilerde işlerini bitirip çıktılar. Al işte Doruk'la baş başbaşa kalmıştık..!
Onu görmezden gelerek yüzümü kitaplara döndüm. O sırada Doruk'un adımı söylemesiyle irkildim. Kafamı ona doğru çevirinice bana doğru yürüdüğünü gördüm. Vücudum istemsizce gerilmişti ve heyecanlanmıştım. Bir kaç adım önümde durdu ve konuşmaya başladı. "Dolunay, ben geçen gece olanlar için üzgünüm. Ne olduğunu şuan pek hatırlamıyorum. O an kendimde değildim ve şey.. Seni rahatsız ettiysem özür dilerim." Onun bu söylediklerine karşı gülümsedim ve tam ağzımı açacağım sırada açılan kapıyla cümlelerimi yutmak zorunda kaldım. İçeri benim yaşlarımda, yüzünü anımsadığım ancak adını bilmediğim bir çocuk girdi.
Koyu renk saçları ve etkileyci bir güzellikte olan yine aynı şekilde koyu renk gözleri vardı. Ona fazla bakmak kesinlikle baş döndürücü bi etki yaratıyordu. Garip ve gizemli bir yüzü vardı. Bizi görünce hafifçe gülümsedi ve bir masaya oturdu. Doruk gibi kibirli bir duruşu yoktu. Aksine gayet samimi ve sıcak davranıyordu. Onu şuana kadar hiç böyle incelememiştim. Pek dikkatimi çekmemişti. Onunla bu zamana kadar hiç konuşmadığımı farkettim. Sanırım merhaba demek için iyi bi zamandı. Hem Doruk'tan da uzaklaşmış olurdum. Doruk'a dönüp "Hiç önemli değil. Asıl ben abim adına özür dilerim." deyip yanından ayrıldım. Bu sanırım biraz kabacaydı. Ancak onunla konuşmak beni gerdiği için bunu önemsemedim.
Gülümseyerek o çocuğa yaklaştım. "Merhaba.". O da aynı şekilde gülümsedi. Fakat benden çok daha etkileyici bir gülümsemeydi bu. "Merhaba. Daha önce tanışmamıştık sanırım. Ben Rüzgar.". Memnuniyetle gülümsedim ve "Ben de Dolunay." dedim. Eliyle sandalyeyi göstererek "Otursana." dedi. "Seni rahatsız etmek istemem." diye karşılık verdim. Gülümsemesini -daha fazla imkanı varmışçasına- genişletti. Doruk'un hiç böyle gülümsemediğini farkettim. O hep soğuktu. Ah!! Neden ikisini karşılaştıyordum ki.
"Tam aksine çok memnun olurum." Ben de ona gülümseyerek karşılık verdim ve oturdum. Elinde bir kitap vardı. Şaşırmıştım doğrusu. Pek kitap okuyacak bir tipe benzemiyordu. Merakla "Ne okuyorsun?" diye soru yönelttim. Kitabını kapattı ve kapağını bana gösterdi. Adını okumak bile gözlerimi doldurmuştu. Onun böyle bir kitap okumasına daha çok şaşırmıştım. Şaşkınlığım yüzüme yansımış olacak ki "Pek kitap okuyan bir tip gibi görünmediğimi biliyorum. Fakat görüntümün aksine kesinlikle iyi bir okuyucu olduğumu söyleyebilirim. Kitap okumak beni rahatlatıyor ve sorunlarımdan bir nebze de olsa uzaklaştırıyor." Dedikleri üzerine gülümsedim. "Ben de senin gibi düşünüyorum. Kitapların dünyasına girmek ve bu dünyadan sıyrılmak bana fazlasıyla huzur veriyor. Karakterlerle sevinip üzülüyorum çoğu zaman. Bu da o kitaplardan biri." dedim elindeki kitabi göstererek. Kocaman gülümsedi ve göz kırparak "Birbirimize fazlasıyla benziyor muyuz ne?" dedi. Bu sözü üzerine kalbim teklemişti. Ne çok heyecanlanıyordum ben böyle. Kendime sakın kalmam gerektiğini hatırlattım.
Başımı yana çevirince bize bakan bir çift yeşil gözle karşılaştım. Benim ona baktığımı farkedince kafasını başka yöne çevirdi. Şimdi kütüphanede rahatsız edici bir sessizlik vardı. Doruk'a döndüm ve "Sonra görüşürüz." diyerek ayağa kalktım. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. "Arka taraftaki kitapları düzenlemem gerek." diye cevapladım. Doruk "Sana yardım etmemi ister misin?" diye sordu. Bir an afalladım. Doruk bana yardım mı edecekti şimdi? Bu oldukça şaşırtıcıydı doğrusu. Tam ağzımı açmıştım ki Rüzgar "Ben de yardım edebilirim Dolunay. Dersim boş nede olsa." demişti. Acaba daha ne kadar şaşıracaktım. Doruk cevap vermeme fırsat vermeyerek "Buna gerek olduğunu sanmıyorum. Çok çalışasın varsa kendi nöbet gününü beklemelisin. Şimdi otur bakalım." dedi. Bugün n'oluyordu böyle? Herşey bir acayipti. Doruk yanımdan geçip arka tarafa yürümeye başladı.
Rüzgar ayağa kalkıp "Sonra görüşürüz Dolunay." dedi ve hızla çıktı. Doruk'un bu haraketi beni sinirlenmişti. Yanına gidip "Bu kadar kaba davranmak zorunda mısın!?". O ise yüzündeki alaycı ifadeyi hiç bozmadan "Ben onun iyiliği için dedim. Yorulmasın yani." dedi ve güldü. Bu umursamaz tavırları daha çok sinirimi bozmuştu. Fakat birşey demedim. Ve şu düzenleme işi bitene kadar da hiç konuşmamaya karar verdim. Sanırım Doruk da benimle aynı fikirde olacak ki hiç konuşmadı. ,
***
Ve evet sonunda bitmişti. Biraz fazla yorucuydu ama düzenleme işi bitince kendimi zafer kazanmış gibi hissettim. Ben montumu alırken çıkış zili de çalmıştı zaten. Anahtar Doruk'taydı. Benim çıkmamı bekledi ve ardımdan kapıyı kilitledi. Beraber çıkış kapısına doğru ilerlerken ileride bana doğru gelen Rüzgar'ı gördüm. Ve ben de ona doğru yürümeye başladım. Doruk ise biraz geride arkadaşıyla konuşuyordu. En sonunda Rüzgarla aramda birkaç adım kalmıştı. "Dolunay işin bitti galiba çok yorulmuşsundur. Kahve içmeye ne dersin?" diye sordu. Bunu söylerken gözlerimin içine bakmıştı. O sırada gözüm Doruk'a kaydı. Rüzgar'a o kadar sinirli bakıyordu ki benim ona baktığımı farketmemişti bile. Rüzgar çok iyi bir arkadaşa benziyordu. Hem de gerçekten dinlenmeye ihtiyacım vardı.
Bu yüzden ben de "Olur, Karşıdaki kafeye gidebiliriz." Bunun üzerine Doruk yanımıza gelip "Eh, anlaşılan hepimiz yorgunuz. Bence de kahve içmek iyi fikir." diyerek bir kolunu Rüzgar'ın diğer kolunu ise benim omzuma atıp ilerlemeye başladı. Ah, tabiki göz kırpmayı unutmamıştı.
Sizi seviyoruzz. Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin..X
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Bulutlardan Bahset
RomanceYalnızlıktan kurtulup bir anda herkesin gözdesi olan kız. Doğru aşka ulaşma çabaları. Her şeyin üstüne bir de sıkıcı aile problemleri. Hayat daha ne kadar karmaşık olabilir?...