♪: calvin harris, haim - pray to god
Açıkçası araplar hakkında iyi fikirlere sahip değildim.Böyle düşününce kendimi ırkçı bir pislik gibi hissetsem de, televizyonda, gazetelerde veya radyolarda onlar hakkında iyi birşey göremiyor/ duyamıyordum. Doğrusu bir insanın ırkı, dini falan beni ilgilendirmeyen yegane hususlardan olsa da gideceğim ülkenin yaşam koşullarını, insanlarını bilmem gerekiyordu.
Yarın sabah uçağımız kalkacaktı. Orada tam tamına altı ay kalacaktık. O altı ay sonunda da biz geri dönecek ve yeni birlik bizim yerimize orada olacaktı.
"Yoon ben bir koli güneş kremi aldım ikimiz için. Kore'ye döndüğümüzde esmer olmayalım."
Yongsun üçüncü bavulunu yerleştirirken bir yandan da konuşmayı ihmal etmiyordu.
"Benim zaten tek derdim beyaz tenimi korumak gerizekalı." dedim imalı bir şekilde. Bunu gece akılımdan geçirmiştim uyumdan önce ama bunu Yongsun'un bilmesine gerek yoktu.
Hem bende biraz esmerleşsem fena olmazdı belki?
"Ah, bu arada Taehyung tutturmuş Yongsun gitmesin ben gideyim diye."
"Ne? Ciddi misin?" dedim şaşırarak.
"Hayır yani sana aşık olduğunu bilmesem, beni düşündüğünü falan zannedeceğim."
Bunu anlamış olmasını bekliyordum ama bu kadar çabuk değil! Ben daha kendime bile itiraf edememiştim. Aptal Taehyung bana dün gece açılmıştı ve ben kesin dille reddetmiştim.
"Öyle birşey yok." Tabii ki de inkar edecektim.
"Olduğunu biliyorum Yoongi." Kesinlikle en yakın arkadaşım benim utançtan ölüp, yerin dibine girmemi istiyordu. "Benden böyle şeyleri saklamanı istemiyorum."
"Üff, tamam. Bana açıldı ama reddettim. Gey değilim ben."
Daha aptal Jeon'la dedikodularımız yeni bitmişken, birde Taehyung salağını kaldıramazdım. Zaten altı ay sonra, görevden gelir gelmez başka kışlaya atanmak için bütün gerekli kurumlara müracaat edecektim kesinlikle. Burası benim psikolojimi bozmak üzereydi çünkü.
Akşama kadar Yongsun'la hem sohbet etmiş hem de eşyalarımızı toparlamıştık. İşimiz bittiğinde ben bizim binanın bahçesinde ailemi aramış ve teker teker hepsiyle konuşmuştum. Onlara altı ay boyunca gizli bir görevde olacağımı ve bana ulaşamazlarsa endişelenmemeleri gerektiğini söylemiştim. Tabi annem cinnet geçireceğine dair sinyaller verirken, foyam ortaya çıkmasın diye baya cebellenmiştim. Babam aslında benim nereye gideceğimi biliyordu ama annem kalp hastası olduğu için elbetteki saklayacaktık.
➖
Sabahın köründe kalkmış ve kışlanın önünde bütün erlerin karşısında Irak'a gidecek askeri personeller olarak küçük bir törenin bitmesini bekliyorduk. Yanımda Yongsun vardı ve adını bilmediğim bir kadınla konuşuyordu. Hemen önümde ise Jeon Jungkook ve kendi ekibinde olan yüksek rütbeli askerleri yer alıyordu. Ah, birde Taehyung vardı. O da biraz bize uzakta kalan ağaca yaslanmış beni izliyordu pür dikkat.
"Irak'a giden ilk tabur olarak, cesaretiniz ve özveriniz için hepinizi yürekten kutluyorum..." Genelkurmay başkanı üşenmeden milyonlarca cümle kurmaya devam ediyordu ve benim şimdiden uykum gelmeye başlamıştı. Uçağa bindiğinde bütün yol uyuyacaktım büyük ihtimalle. Orta-doğu'ya gitme fikri beni gerip, heyacanlandırmıştı ilk başta ama şimdi birşey hissetmiyordum.
Yongsun kolumdan çekiştirdiğinde konuşmanın bittiğini yeni anlamış ve bavulumu elime alarak diğerleriyle birlikte yola koyulmuştum. Kışlamız kocaman olduğu için hava sahasıda vardı, bineceğimiz uçakta askeri uçaktı.
Bavulumu görevliye verdim ve Yongsun'un yanına oturdum. Kapıya biraz uzak kalmıştık ve bu benim için harika birşeydi.
"Yoongi, Tae'ye çok üzüldüm ben." dedi bu sırada Yongsun. Diğerleri duymasın diye kulağıma fısıldıylordu. "Melül melül bakıyordu sana bugün."
"Tanrı aşkına zaten stresleyim Yongsun, bide şundan bahsetme lütfen." diyerek kestirip attım ama sesim yüksek çıkmış olacak ki, aramızda sadece bir koltukluk mesafede oturan Jungkook duymuştu.
"Minik Yoongi stres mi yapmış Irak'a gideceği için?" dedi aptal sırıtışıyla. "Merak etme ben seni korurum."
Hemen aramızda oturan Park Jimin kahkaha atarken, ben göz devirmiştim.
"Bence beyaz teni zarar görecek diye korkuyor. Dün Yongsun'la onu bir sürü güneş kremi taşırken gördüm."
Jimin'in sözleri yüzünden Yongsun'la şoka uğradığımız saniyelerde, Yongsun Jimin'e elindeki çikolatayı fırlatmıştı. Ve bu beni ikinci bir şoka sokmuştu. Bunlar ne zamandan beri bu kadar yakınlardı?
"Ne bu samimiyet?!" dedim Yongsun'a ilk başta ama sonra konuşuruz der gibi baktığı için Jimin ve Jungkook ikilisine döndüm. "Ayrıca Binbaşı Jeon, yüksek müsaadenizle size bir şey sormak istiyorum."
Nedenini anlamadığım bir biçimde gülümsedi, böyle aptalca değildi ve kız olsaydım yüreğime inerdi.
"Tabii ki Yoongi-sshi, senin gibi küçük adamlar bana istediği şeyi sorabilir."
Dediği şeyi görmezden geldim. "Acaba siz ve takımınız işsiz misiniz? Çünkü sürekli bizle uğraşıyorsunuz da."
Bunu sen mi diyorsun demedi ama öyle baktı. Ardından Jimin'e bir kafa işareti yaptı ve yer değiştirdiler. Artık benim yanımdaydı. Beklemediğim bir anda kulağıma doğru eğildi. Bu sırada bütün erkeksi kokusu burnuma doldu ve bundan nefret ettim.
"Bunu," dedi, kastettiği şey az önceki dediklerimdi. "Başbaşayken tartışmaya ne dersin?"
Bu yaptığı çok ayıptı bir kere! Nefesini kulağımla boynum arasına üfleyip beni huylandırdığında niyetinin iğrenç şeyler olduğunu anlamamak mümkün değildi.
"Yuh derim Binbaşı." Onu biraz daha kendimden uzaklaştırdım ve devam ettim. "Hayır derim, olmaz derim!"
Öyle bir kahkaha attı ki hemen ardından, bütün askerler bize baktı. Utançla gözlerimi kapatıp Yongsun'un omuzuna başımı koydum. Buna daha fazla dayanacak güç kalmamıştı bende! Şu an isteğim tek şey uyumaktı ama şuurunu kaybetmişcesine atan kalbim buna izin vermiyordu.
baya uzun zaman oldu! ve bölümün kısa olduğunun farkındayım, en kısa zamanda yeni bir bölüm yazıyor olacağım :c
-Yongsun ve Jimin arasında birşey yok bu arada, sadece arkadaşlar. Kadın idollerle erkek idolleri shiplemekten hoşlanmıyorum 🤗
-ve ordu, askerlik falandır pek birşey bilmiyorum, bazı şeyler sallamasyon olabilir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gun or scalpel
FanfictionKışlada doktorluk yapan Min Yoongi'nin en büyük amacı; aptal binbaşıya hayatını zehir etmek ve onu kışladan göndermektir. [yoonkook] ≫soldier au! by; @klaustaki