Kulağıma sevinç çığlıkları geliyordu. Galiba rüya görüyordum. Çünkü bizim evde genellikle olumlu duygular içeren birşey olmazdı. Gözümü açtım. Rüya değildi sanırım. Yatakta otutur vaziyete geldim ve 1 dk boyunca her sabah olduğu gibi yere dalgın dalgın baktım. Sonra önüme dökülen dalgalı, kumral saçlarımı geriye doğru iterek ayağa kaltım. Odadan çıkıp aşağı indiğimde annem ve Derin karşımdaydı.
"Noluyor burada?"dedim esneyerek. Derin ağzı kulaklarında bana döndü.
"Duru İstanbul'a gidiyoruz. Dayım orda bize bir kolej ayarlamış. Senin şu çok sevgili kuzenciğin Beray'ın okuluna. Aslında annem kabul etmeyecekmiş, sonra bu sene üniversiteye hazırlanacağımız için kabul etmiş. Daha ev ayarlamadık ama 3 gün sonra İstanbul'a gidiyoruz. Ev buluncaya kadar dayımlarda kalacaz. Sonra ev bulunca oraya taşı..."
Şuan donup kalmıştım. Öfkeyle Derin'in sözünü kestim.
"Ne İstanbul'u ya, ben hiçbir yere gitmiyorum!" diyerek yukarı çıktım. Hemen üstümü değiştirdim ve annemi aldırmadan sertçe kapıyı kapatarak dışarı çıktım. Sokak boyunca yürümeye başladım. Nasıl böyle birşeye kalkışıyorlardı anlayamıyorum. Ben şuana kadar Alaçam'dan başka hiçbir yere gitmemiştim ki. İstanbul'da nasıl yaşayacaktım. Hiçbir yeri bilmeden, kimseyi tanımadan. Buradan nasıl ayrılabilirdim. Arkadaşlarımdan... Gerçi çok yakın olduğum arkadaşım yoktu. Aslında pek arkadaşım yoktu. Etrafımdakiler beni soğukkanlı olarak görürlerdi. Ama bilmiyorlar ki insanlara içimi açmaktan, onlara güvenmekten korkuyorum. Şuana kadar insanlarla arama hep mesafe koymuşumdur. Ailemle bile, aynı anda doğduğum çift yumurta ikizim Derinle bile. Babamla... Neyse. Ben burada doğdum, burada büyüdüm, burada düştüm, burada kalktım, burada güldüm, buranın kaldırımlarına oturup ağladım, buranın sokaklarında oyun oynadım, ilk kez hayalkırıklığına da burada uğradım, hayatın gerçeklerini de ilk kez burada gördüm. En güzel yıllar olan çocukluk yıllarımı ben bu sokaklarda geçirdim. Burası buram buram ben doluyken bu memleketi nasıl bırakıp gidebilirim? Hiçbir yere gitmeyeceğim o kadar!