2. Bölüm

9.5K 539 850
                                    

"Step out!" ~Bangchan

"Şimdiye kadar Stray Kids ile birlikteydiniz, teşekkür ederiz!" diye hep bir ağızdan bağırdık, Double Knot'un MV çekimlerini tamamlayıp eve gitme vaktimiz geldiğinde.

Hepimiz yorgun argın arabalara bindik. Ya telefonla uğraşarak ya da uyuklayarak yurda kadar sessiz sedasız gelmiştik.

"Bu akşam yemekler kimden?" diye sordu Jeongin, gözlerinden uyku akarken boş midesini de düşünerek.

"Benden." dedim ve telefonumu çıkarıp herkesin istediği şeyi sipariş edebilmek için hazırda bekledim.

"En enerjiğimiz sensin. Arada uyukladın mı? Doğruyu söyle." dedi Hyunjin oppa, imrenir gibi bakarken.

"Arabayı boş bulunca uyumuştum öğlen." dedim, gururla gülümseyerek.

Dinlenecek vaktimiz bile kısıtlıyken, gülümsemeye çalışmak bile çok yorucu.

Minho oppa, Felix, Jisung ve Changbin oppa koltuklara yayılıp garip sesler çıkarıyorken yemeği sipariş ettik.

Şimdi tek yapmamız gereken, yarım saat yemeğin gelmesini beklerken uyumamak.

"Hadi bir hikaye anlatalım." ~Seungmin

"Evet, daha iyi uyuyabiliriz." diyerek, Min'in tüm hevesini yerle bir etti Changbin oppa.

"Şu dedikodular... Gerçeklik payı var mı?" diye sordum aniden. Bu olay ben gruba katılmadan önce gerçekleşmişti. Neler olduğunu bilmiyordum ve internetteki yalan yanlış şeylere inanmak istemiyordum.

Herkes bir süre birbirine baktı. Bunu sormamı beklemiyorlar gibiydi. Sanki belli bir cevap yokmuş gibi, sessizliği sürdürdüler.

"Tamam... Anlaşılan, eski defterleri açmayı istemiyorsunuz. Özür dilerim." dedim, yanlış bir şey sorduğumu anlayarak.

Biz şu sıralar yükselmeye yeni başlamış bir gruptuk. Adımızı duyuracağımız zaman gelmişti. Ancak, internette şu an pek yaygın olmasada bir söylenti dolaşıyordu. Bu söylenti büyümeden önce bizim popüleritemiz büyümeliydi. Aksi taktirde, popüleritemiz negatif bir şekilde büyürdü. Adımızı kötü bir şekilde insanların karşısına çıkaramazdık.

Neden onca vakit sonra bu dedikodu bir anda gün yüzüne çıktı ki?

"Kutu oyunu mu oynasak?" diye sordu Chan oppa, sevimli gülümsemesini kullanarak konuyu dağıtırken.

"Bu oyun, SKZ-Marble. Jumanji gibi düşünün. Hepiniz biliyorsunuzdur, eski bir oyun. Oyunun bize verdiği görevleri yerine getireceğiz. Yaş sırasına göre zar atacağız. Eminim çok eğlenceli olacak!" diyerek, nereden bulduğunu anlamadığımız kutu oyununu önümüze koydu.

Hepimiz masanın etrafında toplandık ve sandık açar gibi kutunun açılışına dikkat kesildik.

"Sıradan bir kutu oyunu işte! Jumanji gibi diyince heyecalanmıştım." dedi Minho oppa, heyecanını anlayabiliyordum.

Kim Jumanji'nin daha masum bir oyununu istemezdi ki?

"İlk ben atıyorum." dedi Chan oppa, heyecanlı sesi ile. İki elinin arasına zarı alarak salladı. Masanın üzerine attı ve gelen bir sayısı ile hepimiz kahkahalarla gülmeye başladık.

Çok heyecanlı atmıştı, bir gelmesi onun heyecanını söndürürken bize komik gelmişti.

"Her on adımda bir görev veriliyor. İlk kim on tane görevi tamamlarsa o kazanıyor ve oyun bitiyor. Yani, sıra Minho'da." ~Bangchan

Minho oppa zarı tek eline aldı ve havaya atıp, oradan masaya düşmesini sağladı.

"Woah! Altı geldi!" diye sevinçle bağırdı, ilk atışının şansı ile.

"Eğer sonraki turda dört atarsan görev yapacaksın." ~Bangchan

"İlk dediğinde de anlamıştım hyung." dedi, Chan oppayı sinir ederek.

"Sus, babalara laf söylenmez." diyerek gülmeye başladı Changbin oppa da.

Chan oppa ile uğraşmaktan keyif alıyorlardı.

Bu aile ortamı, birbirine duyulan sevgiden dolayı pek bozulmazdı.

Sadece Netizenlerin yorumları birimizi sinirlendirdiğinde, üzdüğünde ya da başka bir şey olduğunda birbirimize patlardık. En çok gördüğümüz yüz birbirimizin yüzüydü. Başka bir ihtimal yoktu. Bazen sıkıcı olabiliyordu.

Hayat bazen boğuyor, bazen ferahlatıyordu.

Sıra ile herkes zarlarını attığında, ilk görev Hyunjin oppaya gelmişti.

"Ne diyor?" diye sordu Felix, büyük bir merakla. Bu merakı o kadar şirindi ki, kıkırdamadan edemedim.

"Wake up..?" ~Hyunjin

Hepimiz Hyunjin oppaya bakmayı sürdürdük. Sonra da Chan oppaya döndük. Bu görev karşısında ne yapabilirdi ki?

"Uyanıksın zaten. Yapıldı mı saysak?" diye sordu Chan oppa, hepimize.

"Bence sayalım." ~Seungmin

"Bence de. Nasıl olsa ayıldı da. Şansına, kolay görev geldi." ~Felix

"Ne oldu? Sana gelen görevi yapamayacağından mı korktun?" diyerek yanındaki Felix'le uğraşmaya başladı.

Jisung eline aldığı zara üfledi ve yazı tura atar gibi havaya attı. Zar masaya değil de, yere düşünce herkes "sayılmaz" diye bağırmaya başlamıştı. Çünkü ilk attığında da beş geldiğinden, şimdi de beş gelince görev hakkı doğmuştu.

"Arkadaşım, ben böyle atıyorum! Siz niye karışıyorsunuz ki? Bal gibi de sayılır!" ~Jisung

"Han, bu kurallara aykırı." dedi Chan oppa, herkesi sakinleştirmek adına ağzını açtığında.

"Ama ben böyle atmayı seviyorum." ~Jisung

"Ah... Peki. Öyle olsun. İsteyen istediği şekilde atabilir." Chan oppanın dediği şeyle, oflayıp puflamaya başladık.

Yanımdaki Jisung'un çektiği karta, içine düşecek gibi bakıyordum.

Yine mi?

"Wake up." ~Jisung

"Kartları karıştırsak iyi olacak." dedi ve eline oyun kartlarının hepsini aldı Chan oppa.

Bir süre kartları inceledikten sonra, hepsini görebileceğimiz gibi masanın üzerine yaydı.

Tüm görev kartlarını okuyabiliyorduk.

"Neden böyle bir şey yaptın hyung?" diye sordu Changbin oppa, sinirle.

"Şuna bak, Bin." dedi Minho oppa, Changbin oppanın dikkatini kartlara çekerken.

Hepsinin üzerinde aynı şey yazıyordu; Wake Up.

9+1 // SKZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin