Eve dönen Regulus, yastıkların içinde çığlık atıyordu. Sonunda Kreacher gelerek "Efendim!" dedi ve Regulus başını kaldırdı "Ne oldu Kreacher?" Kreacher ellerini önünde birleştirdi "İyi misiniz, efendim?" Regulus başını iki yana sallayınca, Kreacher "Başaramadınız mı?" diye sordu. Regulus bu kez onaylamak için salladı başını.
"Onun evine gittim. Gerçekten de bulduğumuz adreste ikamet ediyor. Evde değildi ve ben de o gelene kadar evi biraz gezeyim dedim. Her yerde onun eşyaları, eskiden hatırladığım birkaç parça bile vardı... Çok güçsüz hissettim, bunu yapamayacağımı, onu öldürecek cesaretin bende olmadığını, anladım. Zaten sonra o geldi, hayal bozan büyüsü ile saklanmaya çalıştım ama beni fark etti. Ona beni öldürmek üzere görevlendirildiğini bildiğimi söyledim ve teslim oldum ama bana dokunmadı bile. Katil olmak istemiyor... Ben de istemiyorum ama başka şansım yok! Verdiği görevi yerine getiremezsem, Karanlık Lord gözümün yaşına bakmaz."
Kreacher tedirgin olmuştu. Regulus'u elinden tutarak kaldırdı "Sizin canınız sıkılmış sadece. Kreacher size çay hazırlasın, kendinizi daha iyi hissedersiniz." Regulus durdu, elini çekti "Hayır, sağ ol, kalsın. Ben gitsem iyi olur?" Kreacher'ın gözleri pörtledi "Efendim bu saatte nereye gidiyorsunuz?" Regulus omuz silkti "Bilmiyorum."
Regulus gitti ve Kreacher ona engel olmayı başaramadı. Şimdi, Regulus anılarında silik bir halde beliren kumsaldaydı. Ay ışığı eşliğinde, kumsal boyunca yürürken kendisiyle baş başa kaldı. Yorulunca kumların üzerine oturdu. İç çekip uzandı, gözlerini kapattı. Nemli kum yüzünü, ellerini, giysisini ıslatıyordu.
"BEN BUNU YAPAMAM!" Kumları yumrukladı. Boğuluyormuş gibi hissederken "Tek başıma yapamam." diyerek ayağa kalktı "Diğerleri de bana yardım etmek zorundalar."
✝️✝️✝️
"Sirius, abi, yavaş!" James, Sirius'un elindeki kadehi zar zor alıp masaya vurdu. "Sonra kafayı bulup avaz avaz bağırıyorsun." Sirius güldü "Sen de nişanlandığından beri pek bayık bir şey oldun." James kahkaha atarak güldü, kafasını geriye verdi "Çok komiksin!" Sirius'a meydan okurcasına kadehini kafasına dikip tekrardan doldurdu.
İkisinin çekişmesi başlayınca, Remus elini alnına koyup iç çekti "Pekala, bu kadar yeter." Ayağa kalktıktan sonra Sirius'u kollarından tutarak zorla kaldırdı "İkiniz sapıtmak üzeresiniz. Lily'ye sizin yüzünüzden daha fazla iş çıkmasın diye biz gidelim." Lily mutfağın öbür tarafında kurabiye yiyordu "Benim için sorun değil. İstediğiniz kadar oturun."
Aldıkları izin Sirius ve James'in önündeki tüm engelleri kaldırdı. Onlar geceyi uzatacak gibi görünüyordu ama Remus yorgun olduğu için herkesten müsaade isteyerek arkadaşının evinden ayrıldı. Bir süre sonra Lily de uyumak için yanlarından ayrıldı.
Üç arkadaş, Peter da oradaydı, baş başa kalınca, Sirius ne olduğunu, Regulus'un evine geldiğini ve neler yaşadıklarını, anlattı. James, Sirius sarhoş olduğu için bu anlattığının gerçek olup olmadığını bilmiyordu ama kendisinin de kafası güzeldi. Fazla sorgulayamadı. Ama Peter sorguladı.
"Ölüm Yiyenler, senin Regulus'u öldürmek için ceza aldığını biliyorlarsa çok uzun sürmez peşimize düşeceklerdir." Sirius alaycı bir tavırla, tıslayarak güldü "Adamların peşimize düşmesi için içlerinden birine zarar vermemize gerek yok ki. Zaten her fırsatta bizi avlıyorlar. Sadece benim peşime düşmeleri daha kısa sürecektir."
James olduğu yerde süzülmüştü, eli göbeğindeydi "Kardeşini öldürmeyeceğini sanıyordum." Sirius kollarını masaya koydu, çenesini de kollarına yasladı "Öyle zaten... Sadece beni çok zor duruma sokarlarsa, ne olacağını bilmiyorum. Size zarar verirlerse ya da beni sıkıştırırlarsa düşüncemi değiştirebilirim." Peter başını salladı "Durduk yere böyle bir işe girişeceklerini sanmıyorum. Umarım yanılmam."
Peter yanılmıştı. Sirius geceyi James'in evinde koltuk tepesinde geçirdi ve sabahleyin kahvaltıdan sonra evine döndü. Evinde onu korkunç bir sürpriz bekliyordu. Bir grup Ölüm Yiyen ona pusu kurmuştu ve o daha eve girer girmez saldırmışlardı. Saldırıya habersiz yakalanan Sirius kolayca etkisiz hale getirildi.
Elleri ve ayakları bağlandıktan sonra oturma odasının ortasına getirildi. Dört Ölüm Yiyen saymıştı ama maskeli oldukları için kim olduklarını bilmiyordu. İçlerinden birisi "Bu çok kolay oldu." dedi. Sirius dikkatle dinlemişti ama maskenin ardından gelen ses derin olduğu için sesin sahibini çıkaramadı.
"Sizi tanıyorum!" diye blöf yaptı Sirius, soğukkanlı kalmaya çalışarak "Regulus'un arkadaşlarısınız. Olsanız olsanız kim olursunuz? Evan Rosier? Alison Yaxley? Perseus Dolohov? Rabastan Lestrange? Bartemius Crouch Jr? Ah, seni Azkaban'a baban tıkayacak." İki Ölüm Yiyen birbirine baktı, biri "Ne çok konuşuyor!" diye yorum yaptı.
Kapıya en yakında duran Ölüm Yiyen "Hadi, işimizi bitirip hemen gidelim buradan." dediğinde içlerinden biri Sirius'un karşısına geçti. Sirius gözlerini kısarak ona baktı "Hey! Hey! Eğer beni öldüreceksen, yüzünü görmek istiyorum." Sirius'un arkasındaki "Hayır!" diyerek itiraz etti.
Sirius'un karşısındaki Ölüm Yiyen de "Bu mümkün değil." diyerek arkadaşını destekledi. Asasını Sirius'un göğsünün hizasında kaldırdığında Sirius asayı tanıyarak bağırdı "Regulus! Bu sensin!" Karşısındaki Ölüm Yiyen asasını indirdi, elini maskesine götürdü, parmakları maskeyle temas eder etmez maske simsiyah bir duman olarak yok oldu.
Regulus gözlerini Sirius'un gözlerinden kaçırdı "Beni yakaladığına göre bu işi gizlilikle yapmama gerek yok." Sirius ani bir çıkışla "Bunu neden yapıyorsun?" diye bağırdı. Regulus bir adım geri gitti "Senin hiçbir zaman zorunlulukların olmadı. Bu yüzden, anlayamazsın." Ölüm Yiyenlerden biri "Hadi!" diye üsteledi "Ne diye boş laf yapıp oyalanıyorsun?"
Regulus asasını cebine koydu, bir Sirius'a bir de arkadaşlarına sert gözlerle baktı "Bakın, Karanlık Lord bu görev için beni seçmiş olabilir ancak bende bunu yapacak yürek yok." Çıkışa yöneldi "Onunla ne yaparsanız yapın, beni artık bu işe bulaştırmayın ve sonrasında beni bulmaya da çalışmayın." Regulus buharlaşarak oradan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Assassin | Black Brothers
FanfictionBiri ceza biri görev: Onu öldüreceksin! BAŞLANGIÇ TARİHİ: 12 Kasım 2019 BİTİŞ TARİHİ: 7 Ocak 2020