Bölüm 1

133 2 2
                                    

Uzaktan yine ona bakıyorum.Her zaman yaptığım gibi.Yine mutlu ve yine yanında o çocuk.İçimde bir şeyler paramparça oluyor.İkinci kız sıfatıyla derin bir nefes alıyorum.Evet, artık ona bakmamalıyım.Ama elimde değil.Onu seviyorum.Çok kez bırakmaya çalıştım.Başkalarıyla çıktım.Ama neden hep gözlerim onu arıyor? Bazen ondan nefret ediyorum.Bazen bırakabilirmişim gibi geliyor.Ama onu gördüğünde çılgınca atan kalbim beni ele veriyor.Kendi kendimi yargılıyorum. Kendi kendimi suçlu  buluyorum.

Yanımdan sevgilisinin elini tutarak, ben sanki orda yokmuşum gibi geçiyor.Bense, o yanımdan geçerken, mutluymuş gibi arkadaşlarımla şakalaşıyorum.Her zamanki gibi.Bu bir savunma mekanizması.Kendi gururum için özel yapım.

En yakın arkadaşlarım tabii ki delice aşık olduğum ‘eski sevgilimi’ biliyorlar.Jessica teselli etmek ister gibi omzumu okşuyor.Sahte bir gülümseme gönderiyorum.Tamamdır.

‘Eun… onu boşver.Muhtemelen iki gün sonra o çocuğuda bırakacaktır.’ Hyori üzgünce başını sallayarak beni teselli ediyor.Aslında haklı.Biliyorum.Bırakacak.Ama ne fark eder? Onun elini tuttu. Onu öptü.O etrafta olmadığında içime dolan kızgınlık hissi tekrar geldi. Pislik herif. Cidden işini iyi biliyordu. Okulun yarısı zaten ona aşıktı. Kime sorsam onu tanıyordu, biliyordu. Onu sevdiğim için bana acıyarak bakıyorlardı. Kendiside biliyordu onu sevdiğimi. Bilerek beni üzüyordu. Arada sırada bana mesaj atardı. Canı sıkıldığında veya bir oyuncağıyla kavga ettiğinde. Bende her defasında cevap verirdim. Teselli ederdim. Lise başladığından beridir böyleydi bu. Ve şimdi lise 3. Sınıftaydık. İlk senenin sonlarında çıkmıştık. Sadece iki hafta. Sonra tamamen altüst oldum. İlk ayrıldığımızda deli gibi ağlamıştım. Üstelik duygusuz herif beni gecenin bir saatinde terk etmişti. Bütün gece ağlamıştım. Ben böyle değildim. Onunla tanışmadan önce, iyiydim. Birileri benim için ağlıyordu, ben birileri için değil. Güzeldim ve peşimde bir çok adam vardı. Onunla çıktıktan sonra kendi kabuğuma çekildim. İlk zamanlar akbaba gibi üşüştü birkaçı yanıma. Sonra anladılar ki ben gerçekten bir leş olmuştum. Ondan geriye kalan buydu işte. Nasıl bu kadar bağlamıştı, bilmiyorum. Ya da birisi bana beddua falan mı etmişti? Her neyse, durum buydu. Bok gibiydim.

Zilin kulak tırmalayıcı sesini duyunca içeri girdim. Zaten her tenefüs onu gözetlemek için çıkıyordum. Arkadaşlarımda beni bırakamayacakları için onlarda çıkıyordu. Üff! Ders matematikti. Tabi ki dinlemeyecektim. Kafamı sırama gömdüm.Hyori  beni şiddetle dürttü ve kaşlarını çatarak tahtayı işaret etti. Hayırlı arkadaş tabii. Dinlemeyip yine bok gibi bir not almamı istemiyordu. Ama ben dinlesem bile bok gibi bir not alıyordum. Sanırım sorun bendeydi. Kafamı kaldırdım ve hocanın dediklerinden tek kelime anlamayarak dinlemeye başladım. Aklım ondaydı. Her zaman olduğu gibi. Kafamda binlerce defa evlenmiştik. Hatta 3 de çocuğumuz vardı. Ama bunlardan onun haberi yoktu. Acaba gidip ‘Bu çocukların babası sensin’ falan mı deseydim? Aklıma gelen bu saçma düşünceyle kafamı iki yanıma salladım, silkinir gibi. Muhtemelen bana piç bir şekilde gülümseyip göz kırpacak ve ‘istersen daha fazla çocuk yapabiliriz güzelim’ türünden bir şey söyleyecekti. Sonra her gün mesaj atıp benim aşk dolu mesajlarıma karşılık olarak, sapık ve duygusuz mesajlar atacaktı. Ben bunlara alınacak, depresyona girecek ve uykusuz gecelerimi başlatmış olacaktım.-ki bunu hiç istemiyordum- Ama mesaj atmama durumu en beteriydi. Öyle zamanlarda bir iki ay mesaj atmaz, başkalarıyla benim önümde takılır ve bana çöp muamelesi yapardı.Kendimi atacak köprü arardım.Yoksunluk belirtileri göstermeye başlar, ağzımdan köpük çıkaracak kadar çıldırırdım. Sonra bana bir mesaj atar ve tekrar eski, yıpranmış ve onu beklerken yaşlanmış oyuncağına geri dönerdi. Bir süre-kendine yeni oyuncak bulana kadar- benimle oyalanır, benden alabileceği ne varsa alır ve sonra tekrar giderdi. Birkaç kere ‘artık seni sevmiyorum, benimle oynuyorsun’ triplerine girmiştim tabii. Bende taş değilim ki.(Taşım ama biraz.adasfasfa) Ama o kalbimi ustaca alır ve tatlı bir iki sözle-örn:ne demek seni sevmiyorum çocuk!- beni mutlu ederdi.Evet, mutlu ederdi. Mutlu oluyordum. Ama iki gün sürmeden beni tekrar cehenneme atıyordu.

Aynı yarayı bin kez kanatmıştım.Biliyordum, ama bilmem bana engel olamıyordu.Gözlerim hocanın anlattığı sıkıcı ders yüzünden kapanmaya başlamıştı.Birazdan kafam pat diye düşecek ve kyungsoo beni öldürecekti.Saate baktım.5 dakika. Dişlerimi sıktım ve kendimi zorladım. Beş dakika bile fazla geliyordu.

Zil yine kulak tırmalayıcı şekilde çalmaya başladığında neredeyse kahkaha atıyordum.Bu son dersti.Eve gidip uyuyacaktım.Oh be!

‘Ödevlerini unutma.’ Jessica yine hayırlı arkadaşlık yapıyordu. ‘Hı hı’ diyerek kafa salladım ve resmen koşarak okuldan çıktım. Telefonumu çıkardım ve kulaklıklarımı taktım.Hava çok güzeldi.Bahar gelmeye başlamıştı.Doğa uyanıyordu.Bu güzel havanın şerefine mutlu bir müzik açtım ve yavaşça ellerim ceplerimde eve doğru yürümeye başladım.

Genelde ara sokaklardan giderdim.Nerede az insan varsa beni orada kolayca bulabilirlerdi.Kalabalıklardan hoşlanmazdım.Zaten dışarı çıkmayı da sevmezdim.Ve yakın 3 arkadaşım dışında kimseyle anlaşamıyordum. Saçlarım hafif rüzgar da dalgalanıyordu ve kulağımdaki müzik neşeli bir şekilde çalıyordu. Dürüst olmak gerekirse, onu sevmem dışında hayatımda kötü giden bir şey yoktu. Ah pardon.Bir şey vardı.Lise birinci sınıftaki en yakın arkadaşım aşık olduğum çocukla çıkmıştı ve bundan hiç utanmamıştı.Aslında benim onu gerçekten sevdiğime inanmamıştı.Ben kimseyi sevmezdim ki, kimse için ağlamamıştım.

O çocuk hariç…

İKİNCİ KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin