Küçüğüm daha;
Ne yazmayı bilirim ne de derdimi anlatacak kadar iyi konuşmayı. Küçücük olayların içine kocaman heycanları, mutlulukla yakalamaca oynamayı severim. Küçüğüm daha ;adını babamın ilacı diye bildiğim esrarı, süslenmiş sandığım annemin yaraları. Küçüğüm daha, küçüğüm. Sapsarı saçlarımın hayali var bir balkon kenarında. Babamdan aldığım ilk hediyenin heycanı. İlk hediyemdi bu benim babamdan aldığım ilk hediye, mavi gelinlikli boyumla yarışan bir bebek. Gözleri beni kıskandırırcasına mavi, dudağı pembe üstü parıldak, kaşları kalemle burnu fındıktan bir bebek. Altında yuvarlak uzun bir demirin içine girdiği bir kutu vardı. Çevirmemle televizyonda bile zor denk geldiğim lunaparkları, ağızda sertleşen pamuk şekerkeri ve hiç bir zaman elmasını yemediğim elmalı şekerleri akloma getiren bir fon müziği. Ve bu fon müziği ile ahenk içinde kurulu bir şekilde dönen mavi elbiseli bebek. Nasıl heycanlıyım ama ilk defa dişlerinin beyazını gördüğüm babam ve bahçede beni bekleyen arkadaşlarım. Elimde mavi elbiseli bebeğimle sanki bayram sabahının ilk ışıklarıyla, yeni elbiselerime koşuyor gibi koştum balkona hemen bebeği sarkıtıp arkadaşlarıma gösterdim. Gözümün önüne gelen balkon kenarlarından sarkan uzun ve sarı saçlı ve ilk mutlukuğunun farkına varmış bir ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayboluş
RandomBir gece yastığının ıslak ve sırtını sıvazlayacak kimsenin kalmadığını fark ettiğin an, öldüğünü anlayacaksın. "Kolyos" takma adımı kullanmamın da bir hikayesi var aslında: Kolyos yani çay çiçeği, çayı aldıkça yapraklarının renginin koyulaşmasıyla...