Kaç kadeh kırıldııı sarhoş gönlümdeee
Bir türlü kendimi avutamadııım...Daha kargalar bokunu yemeye başlamadan teoride gündüz pratikte gecenin bir yarısı vakitte okul için rahmetli babanın naraları eşliğinde alarmımla uyanmıştım. Daha uyanır uyanmaz eğitim sisteminden yatağıma işememe kadar her şeye sövmüştüm. Ilk dersten almanca çekilmez geliyor. Hocanın ani ses yükseltmelerine aldırmadan ilk iki saati uyuyarak geçirdim. Uzak doğulu senseim bana acıların uyuyunca unutulduğunu söylemişti. Gerçekten de işe yarıyordu.
Coğrafya dersinde çalan yangın alarmı ile uyandım. Hoca hiçbir şey olmamış gibi derse devam ediyordu. Bunun da diğerleri gibi yanlış alarm olduğunu düşünüyordu ve haklıydı. Ortalıkta yangın falan yoktu. Tam da bu sıkıcı günü kurtaracak bir macera yaşama ümidine kapılmıştım. Okulu terörist basması kadar eğlenceli olmasa da yangın da idare eder bir seçenekti. Sağlık olsun...
Öğle arası yemek çiğ köfte vs. Derken klasik bir okul rutininin de sonuna gelmiştik. Servise binip kelle saydıktan sonra copilot olarak servise git emrini verdim 😎😎😎 Yine babanın haykırışları eşliğinde yola çıktık. Servisçi Murat Abi :
-Yusuf aynasızlar bu gün her yerde nöbet tutuyor kemerleri tak aslanım.
Cevap verecek gücü kendimde bulamadığımdan sadece takmakla yetindim. Ama hakikaten de anormal bir polis topluluğu vardı her sokak başında ama bu polisler kontrol ve cezadan ziyade başka bir şey bekliyorlardı hiç bir araba çevirmiyorlardı. Servisçinin derin bir ohh sesinden sonra benim mekana vardık.-Gecen iyi olsun yusuf
+Eyvallah ağabey eyvallah
Kapının önünde her zamanki yerinden anahtarı çıkarıp eve girdim. Evde tek olmanın zevki de bir başka. Kendi çapımda ufak bir parti verirken instagramda bir posta denk geldim bir kazadan bahsediyordu, Ankaradaki özel bir arkea moleküler biyoloji araştırma laboratuvarında oluşan bir kazadan ve bunun üzerine Ankaradaki hayvan popilasyonundaki yüzde birlik ani düşüşten bahsediyordu. Başta pek önemsemesem de üç paylaşımdan ikisi bu olaydan bahsedince ufak bir araştırma yapmaya karar verdim.
An itibariyle düşüş yüzde ikiye çıkmış ve artmaya devam ediyormuş. Yetkililerden de bir açıklama gelmemiş. Elimden gelen bir şey olmayacağını düşünerek ufak ziyafetime devam ettim. Ama sanki bir gariplik vardı. Ailem her gün saat 7de evde olurken saat 8.30 olmasına rağmen çıt yoktu. Aramalar düşmüyordu. Yine kısa bir araştırmadan sonra Ankaradaki arama yoğunluğundan hatların düşmediğini öğrendim. An itibari ile saat 2.00 olmuştu ve benim uyumam gerekliydi. Endişe içinde saatlerce yatakta dönüp durduktan sonra uyudum. Saat yine gecenin bir yarısı uyandım okul için. Ama tek başımaydım bu sefer. Servisi 20 dakika bekledikten sonra gelmeyeceğini anladım eve döndüm.
Haberlerde okulun resmi tatil olduğunu halkın kamusal ve kalabalık hiçbir yere gitmemesi gerektiğini eve bir süre yetecek erzak depolayıp evden çıkmamaları gerektiğini söylüyordu ama neden bunları yapmamız gerektiğini kimse bilmiyordu. Camdan bakınca dışarıdaki market izdihamını görünce koşa koşa bana bir şey kalmaması korkusuyla marketin yolunu tuttum ailemize 3-4 gün banaysa yaklaşık iki hafta yetecek kadar erzak aldım ki bunların büyük bir çoğunluğunu daha sonradan çok pişman olacağım a 101 çiğkofteleri oluşturuyordu.Koşuşturmayla hemen akşam olmuştu annem ve babamı düşünmekten yemek yemeyi bile unutmuştum hemen bir paket çiğ köfte gömdüm.
Gözümü açtığımda koltukta uyuya kaldığımı sabahın 5i olduğunu gördüm. Bütün gün camdan dışarıyı izliyordum. Hiç anormal birşeyler olmuyordu. Dakikada 1-2 araba geçiyordu sokakta yürüyen insanları çok nadir görüyordum. Zaten onlara da vakit geçmeden her sokak başındaki polisler müdahale ediyordu. Zorluk çıkaranlara garip bir şekilde orantısız güç kullanılıyordu. Sanırım OHAL ilan edilmişti ama yayın yasağından hiçbir şey bilmiyorduk. Haberlerde sadece sokağa çok gerekmedikce çıkmamızı erzak depolamamızı söylüyordu. Geri kalanları için yetkileri olmadığını detay veremeyeceklerini söylüyordu. Camdan dışarıyı izlerken saati öğlen yapmıştım. Yakıcı bir sıcak hâkimdi. Karnımdan gelen gurultu ile dolaba yöneldim. Ama bir gariplik vardı.
Dolabın içi oda sıcaklığındaydı.-Hassi...
Çig köfteler bozulmuştu ve erzağımın 5te 3'ünü onlar oluşturuyordu. Bu gerçekten kötü olmuştu. Kalan erzak bana maksimum 5-6 gün idare ederdi. Tek çare dışarı çıkmak. Hem çıkmışken annemi ve babamı arama fırsatım olurdu. Kafamdaki tek korku karşımda ne olduğunu bilmemekti. Tahminlerim doğruysa bunlar bir salgının habercisiydi. Yapacak bir şey yoktu üç seçenek var korkak gibi evde saklanarak açlıktan ölmek, dışarı çıkıp ne olduğunu bilmediğim şey tarafından ölmek, annemi babamı ve arzakları bulup eve dönmek. Tabi hiç uzaklaşamadan polisler tarafından eve şutlanmayı saymıyorum. Şimdi asıl soru şuydu, çıkmak için gece olmasını mi bekleyeceğim, gündüz gözüyle polislere yakalanma riskim yüksek bir şekilde mi kaçacaktım. Götümün korkusu ağır bastı. Sanırım gündüz çıkacağım. Gece kendimi bu bilmediğim şey karşısında savunamam bile. Havanın kararmasına birkaç saat var elimi çabuk tutmalıydım. Hemen bir çanta hazırladım. Içine yiyecek çakmak meyve bıçağı :( pilli radyo telefon ve bol bol su aldım.
Balkondan yarım saat kadar gözlem yapıp kaçış noktalarını belirledikten sonra yola koyuldum. İnerken aşağı katın ziline bastım ama kapıyı açan olmadı. Tahimince oğullarının evine gittiler...
Devamı gelecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölülerin Esareti
Ciencia Ficciónİnsan ne için yaşar ? Peki ölüler bir zaman ne için yaşıyordu? Yaşarken ölümü pek fazla hatırlayamaz insan. Ama sana her sokak başı leş kokusu hırıltılar ve cesetlerle doluysa başka. 22. Yüzyılının başlarında teknolojide genetik biliminde çığırlar a...