Akşamın ilk ışıkları oturduğum evin penceresinden içeriye girmeye başladığında,elimdeki kahve bardağını cam sehpanın üzerine koydum. Oturduğum koltukta kendimi geriye atıp sağ kolumu başımın alt kısmına yerleştirdiğimde gözlerim tavanla buluştu. Aklımda sürekli tekrarlayan düşüncelerim yüzünden günlerdir aç,yorgun ve uykusuzdum. Bir ok gibi beynime saplanan bu ağrıyı akan kanlara rağmen ellerimle çekip çıkarmak istiyordum fakat bunu yapacak gücü kendimde bulamıyordum.
Bir hışımla yerdeki telefonuma uzanıp günler öncesinde Taehyung'a verdiğim yemek sözünü bugün gerçekleştirmek istedim. Her ne kadar benden önce davranıp hislerini belli etse de bundan çekinmeyecektim. Beni affettiğini bilsem bile kendimi kandırıp onu güzel bir akşam yemeğine çıkaracaktım. Hem belki bu sayede yorgunluğumu unutmama yardımcı olurdu.
Adımlarımı giyinme odama yönlendirip elime ilk gelen takım elbiseyi giydim. Cebimden telefonumu çıkardım ve en sevdiğim restoranlardan birinin numarasını tuşlayıp iki kişilik rezervasyon yaptırdım. Taehyung'un süslü mekanlarla ilgilendiğini pek düşünmüyordum ama ben şirket sahibiydim ve daha da önemlisi artık yüzümü herkes tanıyordu. O yüzden adı fazla duyulmamış akşamları kalabalık olmayan sessiz sakin bir mekan seçmiştim.
Son olan olaylardan sonra Taehyung'la hiç konuşmamıştık. Hatta şirkete bile gelme gereği duymamıştı. Başına bir şeyin gelip gelmediğini öğrenmek için asistanım Jimin'e sorduğumda da haberinin olmadığını, inzivaya çekilmiş olabileceğini söylemişti. Haklıydı, defileden sonra hiçbirimiz güzelce dinlenememiştik sanırım zihni, bedenini yormuştu. İki hafta kadar şirkette olmadığını bilsem de gözlerim sürekli onu aramıştı. Ne zaman onu bu denli önemsemeye başladığım hakkında ise hiçbir fikrim yoktu.
Ben aşk adamı değildim,birine sadık kalamazdım yıllardır uğraştığım bu hastalık yakınlarımdaki tüm insanları kaybetmeme sebep olmuştu. Kendime güvensizliğim benimle birlikte büyüyen hastalığımla beraber ortaya çıkmıştı. Okula girip çıkarken ağzımdan maskeyi,kafamdan yüzümün yarısını örtecek şekilde taktığım şapkamı hiç eksik etmezdim. Kendimi sevmeyi defalarca denesem de küçük bir çocuğun ilk adımlarını atmaya başlaması gibiydi devamlı sendeliyor,bir türlü beceremeyip götümün üstüne düşüyordum.
Taehyung'a mekanın adresini mesaj attıktan sonra sandalyenin tepesine geçirdiğim ceketimi gelişi güzel giyip mutfak masasının üstünde duran arabanın anahtarını aldım ve kapıyı çekip evden çıktım. Hava bir hayli soğuktu. Havanın soğuk oluşunu seviyordum. Rüzgar estikçe yüzüme vuran soğukluk bana kim olduğumu hatırlamama yardımcı oluyordu.
Arabaya bindiğimde aklımdan geçen tek şey daha önce kimseyle yemeğe çıkmamış oluşumdu şirket yemeklerini saymazsak tabi. Kırmızı ışıkta beklerken sol tarafımda gördüğüm çiçekçi dükkanı dikkatimi çekmişti. Dükkan tam anlamıyla simsiyahtı,kapısını süsleyen rengarenk çiçekler ise bu kapkaranlık dünyaya nazaran yine de her zaman için bana bir ışık olabileceğini anımsattı, tıpkı Taehyung'un bana ''Sana her zaman çiçekli yollar vadedemem'' demesi gibi.
Bir erkeğe ne hediye edilirdi bilmiyordum,gerçi daha önce bir insana da hediye anlamında bir şey almamıştım. O an Taehyung'a kırmızı bir gül almak istedim. Hiç öylesine.
Dükkandan çıktığımda suratımda sanki ilk sevgilisiyle buluşmaya giden aşık bir adamın sırıtışı vardı. Elimdeki çiçeği bir başkası kapacak korkusuyla sıkı sıkıya tutuyordum,oysa yoldan geçen tek bir insan silüeti dahi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wvet | taekook
Fanfiction[texting] L.U.V Şirketi'nin sahibi Jeon Jungkook fazla otoriter bir kişiliğe sahipti. Wvet uygulamasında tanıştığı Kim Taehyung'u görünceye kadar.