+

47 5 92
                                    

".. sonra da arkama bakarak koştuğum için birden ayağım kaydı ve su kanalına düştüm."

geniş odaya yayılarak oturan arkadaşlarının hafif kahkahalarına suratını asarak baktı.

"komik mi? hollanda'da kimse kimseye yardım etmiyor. üç gün kendi uğraşlarımla çıktım ben o sudan."

göğsüne çektiği dizlerine yasladığı kahve dolu kupasından bir yudum aldı gülümserken. komik olduğunu kendisi de biliyordu.

idil gülerek burnunu çekince irem ona döndü.

"yetmez mi artık? geldi kız işte, kaç saattir ağlıyorsun.."

3 buçuk dakika önce

irem kollarının arasına aldığı kızın omzuna başını gömmüş arada hıçkırarak ağlıyordu.

kız ise saçını okşayarak gülümsüyordu sadece.

kardelen gülerek irem'i omzundan ittirdi.

"diyene bak, yalancı bebek."

2 buçuk dakika önce

sesini sadece arkadaşlarının arasında yaptığı sevimli sese büründürüp

"ben de sarılcam." dedi kardelen.

ikisinin arasına sıvışıp ayşegül'e sarılırken kendisinin de gözünden bir kaç damla yaş süzülmüştü.

birbirlerini görmeyeli uzun zaman olmuştu. ayrı kalmaya ne kadar alışmış olsalar da buluştukları ilk dakikalar böyle duygusal geçer sonra hemen normale dönerlerdi.

ece tekli koltuktan kaşlarını çattı.

"beni kimse özlemiyor."

sigara molası bittiği için balkondan siyah deri ceketiyle çıkan berk tekli koltuğa yöneldi.

bir şey demeden ece'yi biraz kaydırdı ve kimsenin anlamadığı bir şekilde koltuğa sığmayı başardılar. ece başını erkek arkadaşının göğsüne yaslamıştı. berk ise bir elini kızın beline sarmış diğer dirseğini de koltuğa dayamıştı.

irem yerde sırtını koltuğa yaslamış otururken çalan telefonunu açtı hemen.

"efendim?.. bugün mü?.. kaçta?.. tamam, sorarım. atarsın konumu.. tamam bay bay."

soru soracağını bilen bakışları bekletmeden konuşmaya başladı.

"serhan aradı. basketbol oynayacaklarmış. gelir misiniz diye sordu ama bana fark etmez. çok gidesim yok."

idil yorgun olduğu için son sözü söylemeye karar verdi.

ayşegül başını salladı hemen.

"bana uyar giderseniz giderim."

kardelen düşündü biraz.

"film izleyesim yok. gidelim bence."

ece başını çevirip berk'e baktı ama o telefonuna bakıyordu. bu yüzden ikisi adına konuştuğunda gıcık olduğunu bilse de fikrini söyledi.

"biz de geliriz."

kalkacakken berk belindeki eliyle geri yasladı ece'yi. telefonunu kapatıp kenara koymuştu.

"ben istemiyorum."

idil dudaklarını ıslatıp ayağa kalktı. biraz sinirlenmişti ama belli etmedi.

"gidenlerle geliriz. irem sen de gel, senin arkadaşın."

+

küçük kapalı basket sahasında yerlerini aldıklarında hepsi gelmişti. biraz gerginlik vardı ama maçın başlamasıyla kaybolmuştu.

ciddi bir maç değildi. çok fazla seyirci de yoktu. yarın önemli maçı olan bir takımın bu akşam antrenman yapması için anlaşan arkadaşlarını izliyorlardı sadece.

gelmelerinden önce, karşı takımdaki çocuklar ve arkadaşlarının takımı biraz kaynaşmış olacak ki maç esnasında gülüşüp duruyorlardı.

karşı takımda uzun forvet pozisyonunda oynamasına rağmen maç boyunca oyun kurucu durumundaki çocuğu izleyip durdu irem. iyi oynadığını anlamak için basketbol yorumcusu olmaya gerek yoktu.

son çeyreğin bitmesine saniyeler kala 11 numaralı çocuk, karşı takımdan topu çalınca potaya doğru tüm gücüyle sektirerek koştu. atacağına emin olduğunda ise zıpladı ve havadayken topu arkasından çevirip smaç attı.

yere indiğinde gülerek bağırıyordu. takım arkadaşları da ona doğru koştu ve sanki kazandıkları maç yarınkiymiş gibi onun üstüne atladılar.

alkışlamalar bitince kızlara döndü irem.

"siz çıkın, ben Serhan'a görüşürüz diyip yetişirim size."

hepsi başını sallarken muhabbetlerini bölmeden kapıya ilerlediler.

irem onların gittiği yönün tersine yürüyüp merdivenlerden hızlıca indi. boş sahada adım sesleri hafif de olsa yankılanıyordu.

iki eli cebindeyken ön koltuğa koyduğu çantasına eğilen arkadaşını görünce onun yanına ilerledi.

Serhan başını kaldırıp ona bakınca güldü ve dikleşti yavaşça.

"Yenmelerine izin verdim."

"Hmhm, tabi."

gülümsedi ikisi de. serhan çantasını kapatıp soyunma odasına doğru yönelince yan yana yürümeye başladılar.

"nasıl gidiyor mimarlık? hayal ettiğin gibi mi?"

"yani, sayılır. projemi yapmak yerine senin yenilgini izlemeyi tercih ediyorum sanırım."

"bu ağır oldu yalnız."

ortalarında duran kapı birden açıldı ve kendilerini görmeyi beklemeyen çocuk biraz geriye tökezledi. sonra toparlayıp sahaya doğru bir kaç adım attı.

"he, Serhan.. çantamı gördün mü ya?
dolapta yok, sahadada bırakmadığıma eminim."

konuşurken terden sırılsıklam olmuş saçlarının arkasını küçük bir havluyla karıştırıyordu.

irem bakışlarını formasına indirdi.

11 numara.

serhan kaşlarını çatıp kısa bir süreliğine düşündü. sonra başını iki yana salladı.

"görmedim sanırım. benim iki tane yedeğim var veririm sana."

irem yutkunurken çocuğun belli belirsiz gülüşüne baktı.

"çok sağol."

tam geri soyunma odasına yönelecekken saniyeliğine irem'e bakıp tekrar serhan'a döndü.

"arkadaş kim?"

irem bu sefer nedense gergin bir şekilde bakışlarını ikisi arasında geçirip durdu.

serhan da yeni fark etmiş gibi irem'e baktı tanıştırmak için.

11 numara da kendisine dönünce irem söyledi. gergin olabilirdi ama bu tanışmayı ismini söyleyemeyerek bitirmek istemiyordu.

"irem." dedi çok net bir ses tonuyla.

kızlar burada olsaydı aylarca dalga konusu olabilirdi. duvarın kendini tanıtabilecek bir akıl sistemi olsa daha duygulu çıkardı ses çünkü.

çocuk da bu garipliği fark etse de üstünde durmadan güldü ve elini uzattı.

"11 numara ben de. ama kısaca eren diyebilirsin."

aykiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin