Kot ceketimi giyip sırt çantamı taktım. "Esila sessiz olsana, bir cumartesimiz vardı onun da içine ettin be" arkamı dönüp Gözde'ye baktım. "Sen fizikçinin kursunu gitmeyecek miydin?" gözlerini açtı. "Hii, çok geç kaldım" yataktan kalkmaya çalışırken örtüye takıldı ve yere düştü. Her arkadaş gibi koşup ona yardım ettim ve bir şeyi var mı diye sordum, şaka. Yerimde olduğum gibi durup güldüm. "Görüşürüz Gözde" inledi. Gülerek odadan çıktım.Durakta beklerken ne kadar az öğrenci olduğunu fark ettim. Kimse burdan gitmek istemiyordu, garip. Durakta olan bir kaç öğrenci ise tip tip bana bakıyordu. Şeyma Mays sağolsun. Üzerine kusarak bir bakıma ondan az da olsa intikam almıştım. "Kızlar, bir şey diyecekseniz diyin" bakışlarını benden çekmeleri ile rahat bir nefes aldım. Birilerinin bana bakmasından hoşlanmıyordum.
Otobüsün gelmesiyle herkes sırayla otobüse bindi. Çok eski bir otobüstü, yolda kalsak şaşırmazdım. Sıra bana gelince otobüse bindim. Direği tutup cebimde parayı ararken şoför gülümseyen bir ifadeyle bana bakıyordu. "Bir dakika, nerde bu para?" diğer cebime elimi attım. Birinin elini belime yerleştirip beni yürütmesiyle kafamı kaldırdım, Şeyma. Onun eli benim belimde ne arıyordu? "Bu otobüs beleş çaylak" salak şoför niye bunu en başından bana söylememişti? "Başka gelicek yok Rıfkı abi, devam et" diye bağırdı Şeyma. Otobüsün hareket etmesiyle düşmemek için Şeyma'nın kolunu tuttum. Bana bakıp gülümsedi. Oha, çok güzeldi. "Sen boş bir yere geç, ben geliyorum" o yanımdan ayrılıp otobüsün başına doğru giderken arkasından şaşkınca baktım.
En arkalarda bir yere oturmuş Şeyma'nın ortadaki camı açmaya çalışmasını izliyordum. "Hava soğuk zaten, neden camı açmaya çalışıyorsun ki?" durup bana baktı, onunla birlikte bir kaç kişi daha arkasını dönüp bana bakmıştı. "Kural bir çaylak" göz devirdim. Sonunda camla uğraşmayı bırakıp geldi. Deri ceketini çıkartıp yanımızdaki koltuğun üzerine attı ve sonunda yanıma oturdu. Şeyma ile yan yana kimsenin arkasını dönüp bakmadığı sürece göremeyeceği bir yere oturmak pek akıl işi değildi. "Yolculuk en uzun bir saat sürüyor" kafasını çevirip gülümseyerek bana baktı. "Bir saat benimle yan yana oturacaksın, şanslı çaylak" güldüm. "Ne şans ama?" asıl şanslı olan oydu da farkında değildi.
"Yüzüğün güzelmiş" elimi tutup kaldırmasıyla şaşkınlıkla ona baktım. "Elin neden bu kadar soğuk?" diye sordu elimi bırakırken. "Bilmiyorum" diye mırıldandım. Pencereye doğru döndüm. Neden elimi tutmuştu ki? Uzaktan baksaydı yüzüğüme. Çenemi tutup yüzümü kendine doğru çevirdi. "Neden bu kadar kızardın?" çenemdeki parmakları yüzünden sorusunu anlamam baya zamanımı almıştı. "O-otobüs çok sıcak" dudağının kenarıyla gülümseyip önüne döndü. Kafamı önüme eğip ellerimle oynamaya başladım. Az önce soğuk olan sağ elim şimdi sıcaktı. Hayır, bu garip değildi. Kalbim normalden kat kat daha hızlı atarken garip değildi.
Gelen sesle gözlerimi açtım. Kafam eğikti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Otobüs hareket etmiyordu. Şaşkınca kafamı çevirince Şeyma ile göz göze geldim. Omuzundan kafamı kaldırdım. "Günaydın" geri çekilip esnedim. Üzerimde onun deri ceketi vardı. Sol elim omuzunda sağ elim ise dizinin üzerindeydi. Bunu fark ettiğim anda ellerimi geri çektim. Biraz daha mı kalsalardı acaba? "Neden uyandırmadın?" otobüs tamamen boştu. "Tam uyandırıyordum sen uyandın" ben saçlarımı hızlı bir şekilde düzeltirken beni izledi. Ayağa kalkmasıyla dizlerim üzerindeki ceketini ona uzattım. "Teşekkür ederim" dedim tekrardan esnerken. Bir şey demeden ceketini giydi. "Kendine dikkat et çaylak" benim konuşmama fırsat vermeden otobüsten indi. Telefonumu cebimden çıkartıp saate baktım. Saat on buçuktu. "Ney?" sekizde otobüse binmiştik, bir saatte yolculuk. En kötü ihtimalle saatin dokuz olması gerekti. Acaba ben uyurken cidden yolda mı kalmıştık?
Kulağımda kulaklıkla son ses müzik dinlerken boş boş sokaklarda gezmek hoştu. Kafam ne zaman dolu olsa kendimi dışarı atıp olabildiğince yürürdüm, buda bana özel terapiydi. Üç saate yakındır arada bir parklarda banklara oturmadıkça gezmiştim, bir yerde uzun uzun tek başıma youtubeden video izlerken kahvaltımı yapmıştım. Müziğin bölünmesiyle telefonumu cebimden çıkartıp baktım. 'Benimki' diye biri arıyordu. Telefonuma öyle kaydettiğim biri yoktu. "Çaylak" telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım. Yanlış duymamıştım. "Sen benim numaramı nerden aldın?" diye sormamla "Sır" dedi. Kendini benimki diye kaydetmesi ise ayrı bi ironiydi. "Sana atacağım konuma gel. Tek başıma sıkıldım" cevap vermeme kalmadan telefon yüzüme kapandı. Ardından onun attığı mesaj gelirken sinirle inledim. Ne diye sürekli bana emir verip duruyordu ki? Gitmeyecektim.
"Ne içersin?" benim bu ultra lüks barda ne işim vardı? Ben daha önce hiçbir bara gitmemiştim ki. "Alkolsüz bir şey getir Ozan" kafamı çevirip Şeyma'ya baktım. "Ben on yedi yaşındayım" bir süre anlamsızca bana baktı. "Ha, yok. Sorun olmaz, merak etme. Babamın burası" kafamı salladım. Babasının barı vardı Şeyma ise okulda sütyenle geziyordu, alakayı çözememiştim ama ikisi de doğruydu. "Ne zaman on sekiz oluyorsun?" diye sormasıyla "Bir ay sonra galiba" dedim. "İyiymiş" ölüme yaklaşıyordum, neresi iyiydi? "O zaman senin için bir parti yaparız çaylak, ne dersin?" Şeyma'nın yapacağı partiden hayır gelmezdi.
"Şeyma, Cenk abi birazdan gelir. Sen ufaktan uza bence" barmenin önüme bıraktığı içeceğe baktım. Şeyma "Tamam, gideriz" diyerek önündeki bardağı kafasına dikti. "Geçen gün yanındaki o erkek kimdi Ozan? Sen biliyor musun?" konudan uzak olduğum için sessizce kokteylimi içiyordum. "Arkaşım dedi bana bilmiyorum" tadı güzeldi. "Artık git, her an gelebilir bak. Hala da zulasını patlattığın için sana kızgın" gözlerim şaşkınca Şeyma'yı buldu. Şeyma ayağa kalkınca elimdeki bardağı bıraktım. "Al şunu" barmenin Şeyma'ya uzattığı parayı görünce onun bir barmenden fazlası olduğunu anladım. Paraları direk ceketinin iç cebine koydu. "Haydi çaylak" beni beklemeden mekanın çıkışına doğru yürümeye başladı.
"Cenk kim?" diye sormamla kafasını çevirip bana baktı. Cevap vermeyecekti. "Abim" şaşırtmıştı. "O barmen sana niye o kadar fazla para verdi?" diye sormamla "Yine cesaret patlaması yaşıyorsun anlaşılan" dedi. Dudaklarımı büzdüm, ne olurdu cevap verseydi? "Hilal ve Sena'nın parası" durmamla durdu. "Benim yüzümden mi bu kadar parayı onlara vereceksin?" omuz silkti. "Normalde aramızda para mesele olmazdı ama bu para ikisi için de çok yüksek. Ve işi berbat eden kişiyi ben seçtim. Bir bakıma benim hatam" cümlesindeki işi berbat eden kişi bendim, evet. "Tamam, ben veririm onlara parasını. Senlik bir şey yok" kafasını omuzuna doğru eğdi. "İşime karışma" ona aşağıdan sinirli bir şekilde bakmam komik olmalıydı ki gülmemek için kendini tutuyordu. Gülümsedi ve kolunu omuzuma attı. Ben daha bir tepki veremeden yürümeye başlamasıyla ona mecburen ayak uydurdum. "Çaylak, çok salak ve tatlısın"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yirmi Bir !gxg¡
De TodoKafası kaldırıp bana baktı ve gülümsedi. "İyi haber, sanırım artık sonsuza kadar hiç ayrılmayacağız çay-lak" üstüne kustum. Şeyma & Esila !23.02.2020! - ¡09.06.2020¡