Yaklaşık 2 hafta later..(çok ii geçiş değil mi ama :D)Annesinin hazırladığı kahvaltı sofrası her zamanki gibi şahane gözükürken kendi mide bulantısının bu yemekleri yemesine izin vereceğini hiç sanmıyordu. "Baekki, pankekleri tabaklarımıza dağıttın mı tatlım?" annesinin hatırlatmasıyla dediğini yapmaya koyulmuştu ama iğrenç ve kendini rahatsız eden öğürtülerini zorla içinde tutmaya çalışıyordu. Tüm bu kokuların ne zamandan beridir böyle kendini rahatsız ettiğini ve 'kötü' kategorisinde sıralayabileceğini düşünmüyor değildi ama karnındaki küçük yaramazın bunda katkısının yüzde yüz olduğu gayet açıktı.
Sonunda babasının da her zaman yaptıkları düzenli Pazar kahvaltısına indiğini görünce yerlerine oturup yemeğe başladılar. "Baekhyun sen iyi misin oğlum, rengin yok gibi?" buna cevabı açıktı fakat tabi ki söyleyemezdi. "iyiyim baba, sana öyle gelmiş olmalı." İyi felan değildi. Deli gibi midesi bulanıyor ve kendini tutmakta zorluk çekiyordu. Yemediği tabağındaki yiyeceklerle oynadığını fark eden annesi zorla ağzına bir kaç lokma koymaya çalışınca olanlar olmuştu zaten. Lavaboya kendini zor atmış ve yiyemediği yemeklere sövüyordu içinde. Sesleri telaşlı gelen anne ve babasının kapıya tıklatmasını duysa da kendine gelmek için yüzünü yıkayıp öyle kapıyı açtı.
"Baekki oğlum, iyi misin? Neyin var? Kanghyun arabayı hazırla hastaneye gidiyoruz hemen." Babasının telaş içine kapıya yöneldiğini fark eden baekhyun ince sesiyle buna engel oldu. "Baba dur, iyiyim ben gerçekten. Sadece dün ufak bir gıda zehirlenmesi yaşadım ve midem hala hassasken kendimi zorladım, özür dilerim." Başını eğmiş ve bahanesinin kabul görmesini bekliyordu. "neden bize haber vermedin oğlum, seninle ilgilenir veya biraz yosun çorbası yapardım sana. Ah benim narin oğlum.." annesi başını okşuyor ve babası biraz daha rahatlamış bakıyordu.
Bu sorunu atlatmak şu an için bir artı sağlasa bile ilerleyen zamanlarda bebeğini söylemek zorunda olduğunu biliyordu sarışın oğlan. Biraz odasında dinleneceğini söyleyip yukarı çıkıp yatağına uzandığında eski dostu biricik ayı teddy'e sarılıp tavanı izliyordu. Hayatı tamamen büyük sorunlarla çevriliydi ve ne zaman ya da nasıl söyleyeceğini düşündüğü sorunlar.. Öylece atlatmayı düşünmüş ama bir şekilde bundan hep vazgeçmişti.
Bebeğini babasından ya da büyük annesi ve büyükbabasından gizleyip doğuramazdı. Onlara bu kötülüğü yapamazdı ama birinin kendisiyle konuşup gaza getirmesi gerektiğine inanıyordu. Şanslı talihlinin vay haline. Elini zaten var olan ayva göbeğinin üzerine koyup yavaş yavaş okşamaya başladı. Öğrendiği andan beri sağlıklı olması ilk temennisiydi evet ama her kendiyle baş başa kaldığında yaptığı gibi elini karnına atmış ve cinsiyetine dair içine doğan tüm fikirleri düşüyordu. Eğer bir kızı olursa onunla yapacağı tüm alışverişleri ve evcilik vari oyunları planlar, Chanyeol'ü beraber kıskanırlardı. Ya da tamamen kepçe kulaklarıyla uzun boylu sevgilisine benzeyen bir oğlan. Her şeyiyle babasına ikizi kadar benzeyen ve kendisine aşık ikinci bir oğlan..
Yüzündeki bilindik güzel gülümseme bunları düşünmeye başladığından itibaren yerini alırken arka cebindeki telefonun mesaj sesi yayıldı odasına. Tabi ki Chanyeol dan başkası değildi mesajın sahibi.
ParkYeol: Ne zaman gelmeliyim seni almaya Baek?
Baekhyun: Ne bu acele Chanyol, daha kahvaltı yapabildik sadece. J
ParkYeol: Seni her lanet dakika deli gibi özlediğimi biliyorsun güzelim, elimde değil.
Baekhyun: Şapşalsın Chan ama bir şekilde bu hallerin bile hoşuma gidiyor, off.
ParkYeol: Biliyorum bebeğim, bende sana bayılıyorum. Hem de her şeyine..
Baekhyun: Aşık Chanyeol geldiğine göre ben kaçıyorum, yoksa sonra içinden çıkılmaz bir vıcık sevgili moduna giriyor ve bir daha çıkamıyoruz. Yo, yo ben almayayım. J
ParkYeol: Saat üçte kapıda ol o zaman bebeğim.
...
Önce bir kelebek görür görmez dediğin o gözlerin. Kelebeğin dansı, rengi, endamı kısacası her şeyi etkiler seni. Bir bakarsın ki artık o kelebeği sevmeye başlamışsın. Sonra şaşkınlıkla bir bakmışın kelebek, karnının içine girmiş. O günden sonra sanki karnında kelebekler uçuyormuş gibi hissedersin. Neden kelebektir de başka bir şey değildir? Anlam veremiyorum. Tek bildiğim orada bir kelebek olduğu. Sonra kelebek kalbine uçar. Bir müddet de orada oyalanır. Kalbin eskisinden çok daha fazla atmaya başlar. Bir vakit gelir ki sanki kalbin yerinden fırlayacak, kelebekte sende öleceksin. Gerçi hoş... Benim ölmem onun için bir şey ifade etmez ama kelebeğin ölmesi beni darmadağın eder.
İşte bunu anlayan kelebek, artık aklına uçar. Sanki beyninin içinde onun kanat seslerini duyarsın. Bir müddet sonra o ve onun kanat seslerinden başka bir şey düşünemezsin. Adeta sarhoş olmuşsundur. Bir tek o kalmıştır sende. Tam aklını yitirecekken kelebek kulağından uçar gidiverir. İlk başta şaşırırsın. Çünkü artık onun kanat sesleri kulağından silinir. Ancak onun sende bıraktıkları sonsuza kadar kalır. Karnındaki anlatamadığın garip duyguyu -belki de aşktır-, kalbinin heyecanla atmasını, aklın ise berraklaşıp dinginleşmesi sende kalmıştır artık. Kısacası sen kelebek olmuşsundur. Kelebeğin ömrü kısa olur derler. Hatta 1 gün olduğuna dair söylentiler var ama kelebeğin ömrü senin ellerindedir oysaki. Sen ne kadar istersen o kadar yaşar..
"Nereye gittiğimizi hala söylemedin?" ailesiyle kahvaltı faslını atlatmış, keyif kahveleri içilmiş ve uzun sohbetleri ardından sevgilisi kapıda olduğuna dair mesaj gönderince evden ayrılmıştı Baekhyun. Şimdiyse yaklaşık 1 saatten beri yolda oldukları düşünülürse şehrin dışında bir yerlere gidecekleri kesindi ama bir türlü neresi olduğunu söylememişti kendisine.
"her zaman bu kadar sabırsız mıydın sen?" araba yolculuklarından her zaman keyif alır ve olabildiğince uzatırdı yollarını. Sadece şimdi yanında sevdiği adam varken ve nereye gideceklerinin heyecanı varken sabretmek biraz zor geliyordu ama sorsanız bu asla kabul etmeyeceği bir bahaneydi. " her zaman değil, sadece merak ettim ne var bunda." Belki azıcık kırılmışta olabilirdi, azıcık ama.
"geldik sayılır zaten güzelim." Gerçekten de dediğinden yaklaşık bir beş dakika sonra tamamen yeşillik bir alanda durup arabayı park etmiş ve çıkar çıkmaz temiz havanın içime huzurla dolmasına izin vermiştim. Burayı tasvir edecek çok kelimem yoktu ama yeşil ve sessiz diyebilirdim kesinlikle. Gözlerim bunu bekliyormuş gibi kendiliğinden kapanmış gülümserken belimde hissettiğim kollar karnımın üzerinde birleşip bana sarıldı. Kendi ellerimde karnımın üzerinde birleşince her şey daha berraktı artık.
Kısa süre içerisinde bu kadar yol almış olması kalbimin, beni korkutmuyor değildi. psikolojik olarak bile kendimi bir şeyler hissetmeye programlamış bile olabilirdim. Sonuçta duygusuz(?) bir seks sonrası hamile kalmış ve kendimi Stockholm sendromlu insanlar gibi hissedebilirdim. Ama bu yaşadıklarım beni o kadar ben gibi hissettiriyordu ki bu ihtimalin varlığı otomatikman kendini imha ediyordu.
Belimdeki kollarla iyiydim ben. Omzumun üzerine çenesini yaslayan ve benim gibi gözlerini kapayıp temiz havayı içine çeken oğlanla iyiydim. Bebeğimin babasıyla iyiydim..
"hadi yardım ette yiyecekleri hazırlayalım." Sadece ayakta bile durabilirdim ama dediği yiyecekler ve krem renkli bir örtüyle yeşilliğe dalan Chanyeol'un peşinden gidip büyük bir ağacın gölgesine örtüyü serdik ve oturduk. Tüm yiyecekleri yenmeye hazır halde çıkarıp örtünün bizden uzak köşesine dizdim ve ağaca yaslanıp gelmemi bekleyen kolların arasına attım kendimi. Sırtım kaslı göğsüne yaslı ve boynuma sokulan Chanyeol'ün kokumu içine çekmesiyle kendimi tutamayıp kıkırdadım.
"huylanıyorum, yapma." Bazen uzun süreli yaşadığım mutluluklar içime beni rahatsız eden korkular salıyordu. Bunu düşünmeden edemiyordum, ya her şey aslında pamuk ipliğine bağlı ve ben aslında körsem. "işin ucunda yemek var, yoksa buna son gaz devam ederim bilyorsun." Ederdi, inanırdım. O kadar iyi vücuda sahip olup bu kadar fazla yemesi ve asla kilo almayışı beni çileden çıkarıyordu. İlerleyen zamanlarda çıkan göbeğim bana şimdiden bela olmaya başlamışken Chanyeol'ün yiyip yiyip asla kilo almayışı daha çok gözüme batacak gibiydi.
"biliyorsun, bana sarılmaya devam edersen aç kalırsın." Yapmasını ne kadar istemesem de ellerini belimden çekip teslim olur gibi havaya kaldırdı. "peki tamam, sen kazandın şampiyon. Şimdi beni doyur bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meet The Same Fate
Teen Fiction"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim," dedi: "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda." (Tutunamayanlar)