Roger Milla

13 0 0
                                    

Didim'deki küçük otelin lobisindeydik. Türkler kadar Almanlar da nefesini tutmuş izliyordu maçı. Kırk yaşına yaklaşmış Roger Milla döktürüyordu yine. Platt'la öne geçmişti İngilizler. Kunde penaltıdan skoru eşitlemişti, 1-1'di maç. Ekeke ceza sahasına girdi, bizim o kadar karşı karşıya gelip bir kez bile avlayamadığımız yaşlı Shilton'u avladı. Almanlar havalara zıplamıştı. Bağıranlar, birbirlerine sarılanlar... İngilizlerle birbirlerini pek sevmediklerini biliyordum ama bu kadarını ben de beklemiyordum. Bizim Türkler de tutuyordu Kamerun'u. Daha Didim'e gelmeden önce siyah-beyaz küçük bir televizyonda, bakkal dükkanımızda izlemiştim İtalya 90'ın açılış maçını. Bir önceki şampiyon Maradona'lı koca Arjantin'i Omam Biyik'in efsane bir yükselişle attığı kafa golüyle devirmişlerdi. Gruplardan çıkıp ikinci turda Kolombiya'yı da geçmişlerdi. Daha önce hiçbir Afrika takımının yapamadığını yapıp çeyrek finalde İngilizlere rakip olmuşlardı. Şimdi de yarı finale çıkmak için önlerinde alt tarafı 25-30 dakika kalmıştı.

Maçın son dakikalarında İngilizlere bir penaltı verdi hakem. Garry Lineker her zaman yaptığını yaptı. Uzatmalarda bir penaltı daha, tur İngilizlere kaydı. Biz de Almanlar da yıkılmıştık. Didim İngiliz turistlerin kalesiydi aslında ama kaldığımız otelde Kamerun'un gollerinde kızdıracak bir İngiliz bulamamıştık. 

Bu şirin otelde yalnız değildik ailecek. Babamın avukatlığını yaptığı şirket tüm yöneticilerine bayramda tatil hediye etmişti. Babamı da çok severlerdi, bizi de çağırmışlardı. Doksanların ilk tatilini burada yapmıştık. Çok sevmiştim bu güzel Aydın beldesini. Suyu çok güzeldi, hele turistleri ? Henüz onbeş yaşımdaydım ama Alman kızlarının güzelliği büyülemişti beni. Sovyetler Birliği de henüz ayaktaydı, kimse bilmiyordu Rus turistleri. 

Hayatımda ilk kez bir diskoya girmiştim. Bizim ekip girince içeri, dans eden gençler kenara çekilmişti. Babam ve yaşıtlarının dans etmek uğruna havada zıplayıp yeri yumruklamaya çalışmalarını izlemek daha cazip gelmişti. Beni de zorla çağırıyorlardı piste. Bir kez yeltendim. Şarkı bitip ses kesildiğinde plastik terlik seslerim inletince kulakları yeniden yerime oturmuştum. Bir daha kalkmayacaktım. Ta ki...

"It's been seven hours and fifteen days

Since you took your love away..."

Sinead O'Conner'ın bu şarkısı her yerde çalıyordu. O zamanlar diskolar hareketli şarkılara arada bir mola veriyordu. Bir sürü genci, yaşlısı dans etmek üzere pisti doldurmuştu.

- İsmail gel hadi. Dans edelim.

- Ben hiç dans edemem ki ?

- Aaa. Bir genç kızın ricasını kıracak mısın ?

İnanın ismini unuttum. Ne kadar övünsem de hafızamla, hatırlayamam bazen isimleri. Gerçi bu benden birkaç yaş büyük, esmer, güzeller güzeli pek unutulacak gibi de değildi. Şirketin yöneticilerinden biri beni çok sevmişti. Arada bir kulağıma eğilip, "İsmail tavlasana şu kızı, bak ne kadar güzel" dediğinde hep aynı cevabı veriyordum.

- Ben bilmem o işleri. Bana göre arkadaş o...

Ricasını kıramamıştım. Kalbim ata ata elimi beline dolamıştım. Bazen başını omzuma yaslıyordu, terlerim adeta içime akıyordu.

90'lar Bir BaşkaydıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin