1|Mavi parıltılarla mutlu olmak

168 13 6
                                    

Min Yoongi'nin elleri zangır zangır titriyordu.

Karanlık banyonun teni yakacak kadar soğuk fayanslarına uzanan Yoongi az önce telefonda konuştuğu kişi ile büyük bir münakaşa yaşamış, bu sebepten ötürü kendini banyoya kilitlemişti.

Elinde tuttuğu telefonu sürekli açıp kapatıyor, mesaj gelmiş mi diye kontrol ediyordu fakat bırak mesajı herhangi bir bildirim bile yoktu. Bildirimin olmaması Yoongi'yi ilk defa bu kadar rahatsız ediyordu. Genelde kullanmadığı şansını deneyerekten tekrar telefonunun kilit ekranını açtı ve mesajlaşma uygulamasına girerek son konuştuğu kişiye, Hyojong'a, tıkladı.

Hala cevap yoktu.

Yoongi umutsuzluk ve hüzün kokan soluğunu huzursuzca dışarı bıraktı. Uyuşan ayak parmaklarını oynattı, el parmaklarını kıtlattı, sağına döndü ve yanağını fayanslara dayadı.

Üzgündü. Huzursuzdu. Hayatı sorguladı bir müddet. 'her şey iyi olacak' bile diyemedi kendine. Göz kapaklarını ağır ağır indirdi ve düşünmeye başladı. Yoğunca ve dikkatlice düşündü, taşındı. Fazla ileri gitmişti. Aniden çıkışmamalıydı Hyojong'a.

Tekrar düşündü.

Zihninde konuşan şekiller ve simgeler doğruyu mu söylüyorlardı? Böyle mi olmalıydı? Son bu muydu yani?

Gözlerini hışımla açtı Yoongi. Midesinde oluşan yumruyu umursamadan ayağa kalktı ve kafası tamamen boş bir şekilde kapının kilidini çevirdi. Bu doğru olan mıydı?

Banyodan dışarı çıktı, birkaç yapay çiçekle bezenmiş ince koridordan geçti ve sokağa açılan kapıya vardı. Hala kalbiyle ve yapacağı ile çelişiyordu. Ama mantığı ile anlaşmıştı Yoongi. Bu yeterli değil miydi?

Beyaz ayakkabılarını giymiş, kapşonunu kaşlarına gelene kadar çekmiş, ve bu gece karanlığında bile ışıldayan demirleri lacivert bisikletine binmişti. Oturağa oturduğu gibi pedalları var gücüyle çeviren Yoongi kalp atışlarını ilk defa bu kadar kuvvetli attığını hissediyordu. Heyecanlıydı ama bu heyecan korkudan geliyordu. Yoongi korkudan ölüyordu.

Rüzgar kulaklarına fısıldıyor, yüzünü yalayıp geçiyordu. Kapşonunu da sıyırıp atmıştı. Sanki yağmur da mı yağıyordu ne? Yoongi burnunun ucunda minik bir ıslaklık hissetmişti.

Pedalları hızlandırdıkça gökyüzü de hiddetleniyordu. Gürledi, çığırdı, patladı. Bum, bum, bum!

Bulutlar da ardında ağlamaya, tıksırmaya başladı. Pıt, pıt, bum, bum!

Bulutların kıymetli göz yaşları Yoongi'nin soluk sarı renkli saçlarını yıkamış, Yoongi'nin kısa kirpiklerine değecek kadar ıslatmıştı. Zavallı Yoongi pek istemese de minik gözleri de o yağmurlara eşlik etmeye başladı.

Pedallar döndükçe bisiklet ve sahibi, Min Yoongi, genişçe bir köprüye doğru ilerliyorlardı. Mavi gölün üzerindeki bir köprüye...

Köprüye iyice yaklaştığını fark eden Yoongi bisikletinin fren pedallarını sıktı ve bisikletin asfalta sürten tekerleklerin kulak tırmalayıcı sesi ile yavaşladı, yavaşladı ve durdu.

Bisikletinde bir müddet daha oturdu. Tuzlu damlaların bulandırdığı gözlerini yerde kenetledi. Kafasının içi bomboş bir tabloya benziyordu. Ama tablo biraz hırpalanmış, yıpranmış ve biraz da rengi solmuştu.

Beklemenin de bir manası yoktu.

Bisikletinden indi Yoongi. Hem de diğer otomobil ve otobüsleri umursamadan tam da yolun ortasına bıraktı lacivert demirli bisikletini.

Ağır ve bir o kadar isteksiz adımlarıyla köprünün kenarına dizilmiş parmaklıkların yanına doğru ilerledi boş bakışlarıyla. Hiçbir şey düşünemiyordu.

Adım, adım, adım ve bir adım daha sonra dokunmaktan haz etmediği ıslak ve paslanmaya yüz tutmuş demirlerin üzerine koydu kemikli ellerini. Kafasını önüne eğdi. Dili damağı iyice kurumuştu. Aldırmadı. Biraz daha sabredebilirdi.

Heyecanlıydı. Ama tedirgin hissediyordu. Göz yaşları hala süt beyaz teninde patikalar oluşturmaya devam ediyordu.

Sanki piyanonun fil dişinden yapılmış siyahlı beyazlı tuşlarına dokunurmuşcasına parmaklarını ıslak ve pürüzlü demirlerinde gezdiriyor, piyanosunu son kez çalamasa bile kendini bununla tatmin etmeye çalışıyordu. Bu Min Yoongi'nin senfonisiydi. Son senfonisi.

Moraran ellerinin sızısını parmak uçlarında bile hissedebiliyordu. Acı verici.

Ellerini çekti hayali piyanosundan.

"Zamanı geldi." dedi fısıldar tondaki sesiyle. Sağ bacağını piyano tuşlarının ardına geçirdi. Pantolonuna değen demir ve üzerinde birikmiş su damlalarının pantolonundan sızıp tenine değen ıslaklık, tarifi olamayacak derecede titretmişti Yoongi'yi. Sol bacağını da geçirdi.

Son geldi. Min Yoongi'nin karşısında durdu. Ve onu titreten soğukluğuyla kucağına aldı. Bir bebek gibi. Ama şanssız bir bebek. O bebek sanılan reşit kişi tanıdığı herkesden özür diledi, tanıdığı herkese teşekkür etti ve uzun yolculuğuna hazırlandı.

Kafasını gökyüzüne diken Yoongi tek tük ışıldayan yıldızlara baktı. Güzellerdi. Tekrar nehre baktı ve son cümlelerini söyledi:

"Umarım orada daha mutlu olursun Yoongi." dedi.

Ellerini tutunduğu parmaklıklardan çekti ve kendini mavi parıltılara bıraktı.

Bütün vücudunu çepeçevre saran soğuk su, Yoongi'yi ilk başta titrese de sonradan vücudunu soğuğa alıştırmıştı.

Ciğerlerinin bucak bucak yandığını hissediyordu. Tarifi olmayan bir acı...

Tekrar soluk alma uğruna su ile cebelleşiyordu Yoongi. Akciğerleri buram buram yanıyordu. Her köşesi, her yeri...

Pişmanlık duygusu bedenini ele geçirmişti. Onu boğuyordu.

Bilincini tamamen yitirmeye başladığında ise gözlerini yumdu ve içinden şu kelimeyi geçirdi:

"Elveda."

Utopia | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin