Birkaç gün sonra Tay çok daha toparlanmış bir halde kulübe geldi. En azından durduğu yerde artık üşüyormuş gibi görünmüyordu. Hala biraz burnu kızarık olsa da sürekli burnunu çekmek gibi bir derdi yoktu. Az da olsa enerjik olduğunu bile söyleyebilirdim. İçeriye girdiğinde gözleri önce hafifçe etrafı taradı, daha sonra ise beni buldu. Derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim, bu hiç iyi değildi, bana doğru bakması hiç iyi değildi. İki bardak kahve tutuyordu.
Belki de bunu oynamak hoşuna gitmişti, 'arkadaşız' olayını. Yüzünden belli belirsiz bir gülümseme geçti, arkadaşlar bunu yapardı. Ben gülümsemedim, sadece bunu yapmamasını dileyerek ona baktım, elimde olsa ona yalvarırdım, bana böyle davranmamasını söylerdim. Tavrı kırıcıydı. Arkadaş değildik, onunla arkadaş olmak istemiyordum. Bu belki de onun bana umut vermeme şekliydi. Ben abartıyordum. Arkadaşlar böyle şeyler yapabilirdi, aynı yatakta uyuyup öpüşebilirlerdi, daha önce de arkadaş olduğum biriyle öpüşmüştüm, bu şekilde duygu yüklü değildi ama yapmıştım, belki de cidden ben abartıyordum. Tay bunu söyleyerek bana açık açık aramızda hiçbir şey olmadığını sadece arkadaş olduğumuzu söylüyordu, umut vermiyordu, yaptığı asıl şey buydu. Ama ben bunun bu şekilde olmasını da istemiyordum. Tay'in bana sıradan bir arkadaşı gibi davranması, onca zamandan sonra daha çok kırıcıydı. En başından ortada hiçbir şey yokken, kulübe girdiğim ilk an bunu yapsa alışabilirdim fakat onca olandan sonra zor geliyordu. Arkadaş olalım istemiyordum.
"Kahve ister misin?" Gülümseyerek elindeki fazla kahveyi bana uzattığında garip bakışlarımı ona diktim.
"Neden fazladan bir kahven var ki?"
Tay seri bir şekilde kelimelerini ardarda dizdi. "Gawin aldı, fakat fakülteden çağırdılar. Kahveyle gidemeyeceği için..."
"Neden kelimelerini ezberlemiş gibi konuşuyorsun?"
"Neden bu kadar çok soru soruyorsun?" Bardağı elime tutuşturacakken bir anda vazgeçip yanımızda duran masanın üstüne koydu. "Sıcak biraz." diye açıklama yaptı, başımı salladım. Kulüp ağır ağır dolmaya başlıyordu, Gawin içeri girdiğinde dönüp Tay'e baktım. Hiç de farkında değilmiş gibi kahvesiyle meşguldü. Herhangi bir yorum yapmadım. Getirdiği kahveyi alıp ağır ağır dudaklarıma götürdüm. Tay'in gözleri bana döndü, umursamadan kahvemi içtim, şekerliydi. Tıpkı benim sevdiğim gibi, bol şekerliydi. İçime alışıldık bir sızı yayıldı.
"Umarım bugün de AntBully izlemiyoruzdur."
Tay sırıttı, geçenki AntMan olayından oldukça memnun kalmış gibi görünüyordu, bu konuyu bir de Mark'a sormasını önerirdim, hala gerçek karınca bilgisini alabileceğimiz bir belgesel yerine film izlediğimiz için kızgındı.
"Düşünmedim değil."
"Umarım uygulamaya sokmazsın."
Kahvemden bir yudum daha aldım, içimi sıcacık etmesi normalde güzel gelmeliydi ama o an acılı bir süreç gibiydi. Tay omuz silkti, eğleniyordu. Bu kulüp onu eğlendiriyordu. En başından neden burada olduğunu hiçbir zaman anlamamıştım ama bu işi kendi lehine çevirmek konusunda oldukça başarılıydı.
"Hala biraz hastayım sanırım." dedi elini boğazına bastırarak, sesi mızmız bir şekilde çıkıyordu. Başını yana yatırıp gözlerini kapattı. En başından yaptığımız tüm o konuşmaları düşündüm, benden hoşlanmadığını defalarca kez söylemişti, şimdiyse arkadaştık yani öyle mi?
"Kulübe neden katıldın?"
Tay sorumu duyduğunda boynunu ovmayı bırakıp hareketsiz kaldı. Gözleri ağır ağır bana döndü, bir şey vardı, altında bir şey olduğuna kesinlikle emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beauty Behind Gun Atthaphan // taygun
FanfictionDedim: Siz sevgili oldunuz? Dedi: Yok, biz birbirimize belamızı sürmüşüz. @hunfornini'nin Beauty Behind Oh Sehun hikayesinin TayGun versiyonu.