12

96 5 1
                                    

Nasıl sızmıştı içime? Tay kulübün kapısında duruyordu, ne içeriye giriyor ne de tamamen gitmek için herhangi bir şey yapıyordu. Kapıda duruyordu, omzu kapı pervazına yaslanmıştı. Üstünde eski kalın bir mont vardı ama yine de üşüyor gibiydi. Saçları gözlerinin üstüne düşüyordu, yorgun gibi, çökmüş gibiydi biraz. Önünde duran Gawin'in dediği bir şeyi dinlerken gözleri yere kilitlenmişti. Üşümesi umrumda olmamalıydı ama o an üşümesi umurumdaydı. Ona bakarken bunu düşünüyordum, nasıl sızmıştı içime? Bunu nasıl başarabilmişti? Tay Tawan duvarlarımı nasıl yıkmıştı?

İçeri girmesini istediğimi fark ettim. Her zamanki gibi gelmesini ve kulübe katılmasını, hiçbir şey yapmasa da köşede öylece durabilirdi. İçeri girmesini istiyordum. Aynı zamanda istemiyorum. Tay'e bakmak neden canımı acıtıyordu? Ne zaman ona yenilmiştim? Sırf incinmemek için, kendi inadımdan, hırsımdan öfkemden, etrafımdaki herkesten kaçarken onu nasıl hayatımın içine almıştım? İçime sızmayı nasıl başarmıştı?

Tay içeriye girmiyordu. Bu son bir haftadır böyleydi. O geceden sonra onu ilk defa o gün görüyordum. Hepimizin sınav haftasıydı, kimsenin kulübü umursayacak hali yoktu fakat kulüp odası bizim için oldukça verimli bir çalışma odası olmuştu. Bu yüzden o an sınavı olmayan herkes oradaydı. Sınavı olanlar da gidip tekrar oraya geliyordu. Orada çalışmayı sevdiğimi fark etmiştim, kimse kimseyi rahatsız etmiyordu. Odada normal şartlarda asla oluşmayacak bir sessizlik vardı. Kısaca hepimiz oradaydık, tüm kulüp üyeleri. Ama Tay hariç. Tay bir haftadır kulübe uğramıyordu, Tay'i bir haftadır görmüyordum. Yolda denk gelmiyorduk, yurda girerken ya da çıkarken ona denk gelmiyordum. Tay son bir haftadır yoktu.

İşte bu yüzden onu orada, kulübün kapısında gördüğümde kilitlenmekten kendimi alamadım. İçimde bir şeyler sızlıyordu ve ben o şeye sızlamaması gerektiğini söyleyip duruyordum. Buna gerek yoktu, bu sızıya, bu üzüntüye, tüm bu acılara gerek yoktu. Ama yine de içimdeydiler ve ben atamıyordum. Tay kulübün kapısındaydı, içeriye girmiyordu. Elleri ceplerindeydi, bu defa elleri ne renk bilmiyordum. Ellerinin hangi renge boyandığını görmek istiyordum. Ama elleri ceplerindeydi. Başını önüne eğmişti, başını kaldırdığında gözleri gözlerimle buluşacaktı. Ona bakıyordum, doğrudan, yakalanır mıyım korkusu olmadan ona bakıyordum. O da bunun farkındaymış gibi kıpırdamıyordu. Gözlerimiz birbirine değmemeliydi sanki. Belki de bunu istiyordu.

"Aa Tay gelmiş."

Mark konuştuğunda istemsizce ona döndüm, gözleri kapıda duran Tay'in üzerindeydi. Gülümseyerek el sallıyordu, daha sonra onun yanında oturan Neen de Tay'i fark etti ve o da tıpkı Mark'ın yaptığını yaparak Tay'e gülümsedi. Onu gördükleri için mutlu olmuşlardı. Tay'i gördükleri için mutlu olmaları doğal olandı. Ben ne hissettiğimi bilmiyordum. Onu özlemiştim. Onu görmemek canımı acıtmıştı, tüm o bir hafta boyunca onu düşünmüştüm. Neden bu kadar içime sızmıştı? Neden bana hiç acımamıştı?

Tekrar Tay'e döndüğümde o da Mark ve Neen'e el sallıyordu. Gülümsüyordu fakat öylesine bir gülümsemeydi. Yine de güzeldi. Bunu görebildiğim için mutluydum. Sadece birkaç saniye daha onlara gülümsemeye devam etti, o birkaç saniyenin ardından gözleri benim gözlerimi buldu. Bir haftanın ardından, o gece ona bağırmamın ardından ilk defa birbirimize baktı. Tay'in gülümsemesi ağır ağır soldu, bense gözlerimi ondan kaçırmak gibi bir girişimde bulunmadım. Öylece birbirimize baktık. Tüm bağırıp çağırmalarımızın ardından, bu birbirimize karşı sessiz durduğumuz tek andı. Gözleri yorgundu, üzgün gibiydi. Bunun kendi hayal gücüm olduğunu düşünmek istesem de inkar edilemez bir şey vardı gözlerinde, üzgün bakıyordu. Bana sonsuz gibi gelen bir süre boyunca o üzgün gözleriyle yüzüme baktı, hemen ardından Gawin'in kolunu tutmasıyla ona döndü. Ben de başımı önüme eğdim. Bir dakika sonra başımı kaldırdığımda Tay orada değildi.

Beauty Behind Gun Atthaphan // taygunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin