Homecoming

601 28 80
                                    

Neden o kaşların tekrar çatıldı mesela?

Kahvenin üzerine sütle çizdiğin şekiller mi seni böylesine odaklanmaya zorluyor? Kulağının dibinde telefonda konuşan ve borç batağında olduğundan yakınıp duran patron bozuntusu mu yoksa canını sıkan? Elin sımsıkı kavramış kaynar sütün çelik kupasını, gözlerin pür dikkat fincanda. Ama dikkatin bile zıt bir dalgınlıkla savaşır gibi mağlup gözüküyor. Belki de çizdiğin şekil mükemmeliyetçi kişiliğini tatmin etmedi. Belki dışarıda yağan yaz yağmuru seni geriyor çünkü sabah evden çıkarken üzerine bir şey almamıştın.

Belki de çok küçük bir ihtimal olsa da çatılan kaşlarının nedeni benim. Beni henüz fark etmediğini düşünsem de belki çoktan gördün fakat profesyonel hareket ederek kendini elindeki işe veriyorsun. Yine de benim gözümde ilgisiz gözükmek için böylesine bir oyunculuğa uğraşacağını sanmıyorum. Eğer beni görseydin, doğrudan gözlerime bakar ve ben gözlerimi çekene dek bir milim hareket etmezdin. İşte bu yüzden çok küçük bir ihtimal bu.

İfadenin bütünü, konsantrasyonunu dış dünyaya yansıtan bir ekran gibi. Yüzüne en yakıştırdığım o olduğundan en çok kaşlarının çatılmasına dikkat etsem de daha sıralayamayacağım kadar detay var. Mesela istemsizce dudakların daha dışarı çıkık, daha dolgun görünüyor. Hep odaklanınca aldıkları şekli almışlar. Bu küçük detayların değişmemesine tutunuyorum acınası bir geçmiş tutukluluğuyla.

Ama içten içe sadece sana bakarak göremeyeceğim birçok değişikliğin yaşandığına eminim. Bunların çoğunu öğrenemeyeceğim gerçeği göğsüme beton bloklar halinde çöküyor, öğrensem de kasaba halkından kulağıma dolan şeyler olacak. Senin tüm bu yaşananlara karşı nasıl hissettiğini hiçbir zaman tamamen transparan halde senin ağzından dökülen kelimelerle, senin duygularınla duyamayacağım. Ve benden ne zaman nefret etmeye başladığını hiçbir zaman senin sesinden dinleyemeyeceğim.

Çünkü bana 'senden nefret ediyorum' diyecek kadar dahi tahammülünün kaldığını sanmıyorum.

Tabii bu sözleri duymaya can attığımdan da emin değilim.

Kafeye geleli yaklaşık beş dakika oldu. Bir süre etrafı gözlemledim. Beni görebilme ihtimaline karşı seni rahatça görebileceğim ama senin özellikle bakmadığın takdirde beni göremeyeceğin bir masaya geçtim. Bana gülümseyerek yaklaşan garson kızı kabaca uzaklaştırmak zorunda bile kalmıştım bu sürede. Sesimi duyar da dönüp bakarsın diye bir açıklama dahi yapamadım.

Üzerimdeki bu etkinden nefret etmek istiyorum. Ama senden gelen bir etkiden nefret etmek de zor.

Siyah kısa kollu tişörtün biraz çekmiş, daralmış, bisepslerini daha görünür kılıyor. Bir yeni dövme ilişiyor gözüme. Diğerlerinden farksız, bronz teninde tanrının bahşettiği bir mühür gibi görünüyor. Göğsüne kadar uzanan mutfak tezgâhından pantolonunu göremiyorum. Ama vardiyanın bitmesine on beş dakika var, eğer çalışma saatleriniz hâlâ aynıysa. Öyleyse çok beklememe gerek kalmayacak. Boynunda bir kolye var fakat ucunu tişörtünün içine atmışsın, görünmüyor. Haç olmadığını tahmin etmek zor değil. Bir zamanlar benim takmamla dalga geçerken kendin takacağını sanmam.

Etrafta yarattığın dağınıklığı kabataslak siliyor ve siparişlere tekrar göz atıyorsun. Senin için gündelik hâle gelmiş bunca şeyi nasıl hâlâ özenerek yapabildiğini düşünüyorum. Aynılık ve süreklilik beni korkuttuğu gibi korkutmuyor seni. Tam da bu nedenden her şeye katlanıp burada kaldın, ben korkaklık yapıp kaçarken.

Çok geçmeden, muhtemelen 15-16 yaşındaki garson kız siparişi masaya götürmek üzere mutfağa yanaşıyor. Siparişlerin alındığı mermere yaslanmışsın, o da mermere yaklaşarak sana duyamadığım bir şeyler söylüyor ve hâlâ çatık olan kaşlarına kırışan kazayakların da ekleniyor. Duyduklarının pek iç açıcı şeyler olmadığını görebiliyorum. Ama sen sakin kalmak için elinden geleni yapıyorsun ve "Anlayışla karşılayacağına eminim." diye mırıldanıyorsun.

Free Fallin'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin