IX

121 9 62
                                    




Kafam kaynar suda bekletildikten sonra soğuk bir açık denize batırılmış gibi hissediyordum.

Ya da dükkandaki kalabalık üzerine yeni içtiğim kahvenin etkisi de denebilirdi, ama anlaşılması kolay olacak üzere melodramaya bayılıyordum.

Yine de kafamı kaynar sudan buzlu suya sokma metaforunu kullanmaya devam edeceğim.

Şimdi başa sararsak, bu kaos yarım saat önce başladı.

Daha ilk saniyeden söylenerek Riverside'a girdiğimde, çikolata kahvesi saçları omuzlarında tel tel ayarlanıp hesaplanmış gibi duran bir kadın bana gülümseyerek "Günaydın." dedi. Ben de aynı şeyi ağzımda geveleyerek olduğum yerde dikildim.

"Ah, üzgünüm. Kendimi tanıtmadım." diye sessizliği bölüp kendini tanıtmaya girişti, ardından da beni tezgahın personel tarafına geçirdi. İş yerlerine geçmeden önce uğrayıp kahve almaya gelmiş çalışanlar çoğunluktaydı kafede. Bu kadın bana durmadan etraf ve kendisi hakkında bir şeyler açıklarken, geçen seferde sinirlerimi zorlayan Lily denen aptal kasayı idare ediyordu.

Açıkçası söylediği şeylerin %20'sini anca dikkate almıştım. Etrafta 'acaba geldi mi?' diye Calum'u gözlemediğim nadir anlarda kadın hakkında duyabildiklerim şunlardı: Adı Claudia, benden muhtemelen büyük ve buradaki tek aklıselim insan.

Bazıları benim kişisel çıkarımlarımdı tabii.

Normal şartlarda onun hakkında düşündüğüm her şeyi, önsezilerimi kafamda not eder; bana karşı takındığı tavrın stabilizasyonunu aklımda oturturdum. Ancak şartların anormalliği, düşünce prosesimi de etkilemişti. Önsezilerim olmaksızın, Claudia her nasıl bir insansa zaman içinde gözlemlemeye karar verecek kadar kendim olmaya üşeniyordum. Öyle bir üşengeçlikti ki muhtemelen kendisinin terörist olduğuna dair güçlü sezilerim olsaydı dahi 'elimde kanıt yok' deyip o, kafenin ortasına bir bomba bırakana kadar pasif kalırdım.

Müşteri kalabalığı biraz hafifleyince Lily'nin arkasından geçip beni direkt kahve makinalarının yanına çağırdı. "İşte!" dedi yüzünde hevesli bir gülümsemeyle tezgahtaki kahve makinalarına ve diğer manuel zımbırtılara bakarak. "Sihir tam da burada gerçekleşiyor."

"Sihirden kastın makinenin düğmesine basıp kahve olana kadar beklemek mi?"

Gergin bir gülümsemeyle bana döndü, yine de gülümsememe seçeneğini değerlendirmemiş gibiydi. Belli ki yorumumu yanlış anlamıştı. "İnsanlığın fazla makineleştiğini düşünen insanlardan mısın?"

İçimden akışa göre gitmek ve bu durumun beni nereye sürükleyeceğini görmek geliyordu. Evet yoldaş Claudia, bence bu fazla makineleşme insanlığın sonu olacak. Oysaki herkes geri dönüşüme, doğal tarıma ve çiftçi marketlerine katkıda bulunsa..

Boktan tiplememin repliği bile hazırdı. Daha sonra Milenyallerin o stresli dünyalarından dolayı ironiyi saptamakta zorlandığını hatırlayarak kendimi durdurdum.

"Hayır," dedim omuz silkip. "Birkaç bakır telin sürtüşmesiyle meydana gelen makineye nasıl böyle bir anlam yüklenebileceğini anlayamadım."

Gerilmiş yüzünü gülümseyerek kapatmaya çalıştı. Anaokulunda çocukların saçma sorularına katlanmaya çalışan öğretmenlere benziyordu. Sabrına hayran kalmıştım. Onun yerinde olsam çoktan karşımdaki bu huysuz kıza yumruğu patlatmıştım. Biri sabahın köründe bana gelip elimde olmayan bir şey hakkında söylenerek başımı şişirecek ve ben sakin kalacağım.

Hayali bile komikti.

Resmen işini sevdiği ve küçük şeylere anlam yüklediği için üstü kapalı şekilde onunla dalga geçmiştim ve o bunu normal karşılamıştı. İyi insanlar için hayat gerçekten zor olmalıydı. İçimde çok küçük, hissedilmesi bile zor bir kısmın hafifçe kıpraştığını hissettim. Onun bu tavrı belki resmiyet, belki zorunluluktan da olsa bana o kadar uzaktı ki hoşlanmadığım şeyler hissettirmişti.

Free Fallin'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin